🦮 Iman Esasları Ile Ilgili Hadisler
Genç Suffa 9 Şubat 2022. 0 2.971 1 dakika okuma süresi. İman, sözlük manası bakımından bir şeye inanmak ve bir şeyi doğrulamak demektir. Bu iş böyledir, şöyledir diye yargı vermektir. Dini bir terim olarak ise yüce Allah’ın dinini kalp ile kabul Edip Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bildirdiği şeyleri kati olarak
İmanİle İlgili Konular . Yaratılışın Gayesi Allah’a İman Meleklere İman Kitaplara İman Rasullere İman Ahiret Gününe İman Hadisler İle İlgili
İbadet hakkında hadisler. Ebû Mâlik el-Eş’arî’den (r.a) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Temizlik imanın yarısıdır (parçasıdır).”. Abdullah b. Ömer’den (r.a) rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v) minberde ayakta iken şöyle buyurdu: “Sizden kim cumaya gelirse gusül abdesti
MELEKLER İLE İLGİLİ HADİSLER bize meleklerden bahseder ve onların varlığına inanmayı iman esasları içinde ifade eder: “Peygamber Rabbi tarafından
Kollar Nizarîlik ve Mustâlîlik İsmail'i Dâîlerin bu daveti başarıya ulaşmış ve Hicri 2. yüzyılda ilk Şiî devleti olan Fatımi Devletini kurmuşlar ve Nizarî ve Mustâlî kollarına ayrıldıktan ve Fatımîler yıkıldıktan sonra Nizarî önderleri İran'ın doğusundan Suriye'ye kadar olan çeşitli bölgelere dağılmış, birbirlerine sıkı bağlarla bağlı toplulukları
Allahve peygamberlerin bu özelliğinin insanda da bir yansıması olması istenmiş, ayet ve hadisler de buna daima teşvik edici olmuştur. Allah katında kabul gören bir iman için insanın içi dışı bir olmalıdır. Bu da samimi bir iman (ihlas) ve doğruluk ile mümkün olur.
Zira iman esasları birbiriyle alakalıdır. 1. Allah’a İman: İman esaslarının birincisi Allah’ın varlığına ve birliğine inanmaktır. Bir Müslüman her şeyden evvel iman eder ki Allah vardır ve birdir; bu kainat Onun eseridir. Ne zatında, ne sıfatlarında, ne de fiillerinde ortağı, eşi ve benzeri yoktur. Sıfatları
5JJy. Selam Dostlarım, konumuzda; iman ile ilgili hadisler, Allah’a İman ile İlgili Hadisler, Allah’a iman ile ilgili hadisler kısa, İman ile ilgili Hadisler Arapça, Ahirete iman ile ilgili hadisler kısa, Allah’a iman ile ilgili hadisler Arapça Ahirete iman ile ilgili hadisler, iman ile ilgili 2 tane hadis-i şerif, Kitaplara iman ile ilgili hadisler aramalarında sizlere yardımcı olacak şekilde paylaşmaya çalıştık. İman ile ilgili kısa ayetler için konunun sonuna linkler verdik. Not Sitemizde Peygamber sav. Efendimizin sahih hadislerini kaynaklarıyla paylaşmaya çalışıyoruz. Yanılmalar olabilir. Kalın yazılı yerler ravi veya kaynaklardır. Sizler de İman ile ilgili hadisler paylaşmak isterseniz yorum bölümünden ekleyebilirsiniz. Yorumlarınız bizlere daha iyi paylaşımlar yapmak için yol gösterecektir. Bu konumuzda Peygamber sav. Efendimizin Aile konusunda hadislerini aşağıda sıralamaya çalıştık. Umarız faydalı olur. Not İman ile ilgili aşağıda sıraladığımız hadislerde kalın yazılı yerler ravi ve kaynak bilgilerini içermektedir. / Türkiye’nin en geniş Güzel sözler, ayetler, hadisler ve atasözleri ve deyimler platformu // Bizleri her türlü sosyal medyadan takip edebilirsiniz. Konumuzun altında linkler mevcuttur. İman ile ilgili hadisler İbn Abbas radıyallahu anh.’tan rivayet edildiğine göre Rasûlullah şöyle buyurdu iman, cennete, cehenneme, hesap gününe, yaptıklarını tartan mizana ve iyisiyle kötüsüyle kadere, inanmandır. Ahmed Ebû Hureyre’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah şöyle buyurdu “İman bakımından müminlerin en kâmili, ahlak bakımından en iyi olanıdır.” Ebû Hureyre’den rivayet edildiğine göre Nebî şöyle buyurdu “İman altmış küsur şubedir. Hayâ da imandan bir şubedir.” Enes b. Mâlik’ten rivayet edildiğine göre Rasûlullah şöyle buyurmuştur “Üç şey vardır ki onlar kimde bulunursa imanın tadını alır Allah ve Rasûlünü her şeyden çok sevmek, bir kimseyi sadece Allah rızası için sevmek, Allah kendisini kurtardıktan sonra tekrar inkarcılığa dönmekten ateşe atılmaktan çekindiği gibi kaçınmak.” Ubade ’den rivayet edildiğine göre Peygamber şöyle buyurdu Kim Allahtan başka hiçbir ilah olmadığına, Muhammedin de Onun Resulü olduğuna şehadet ederse, Allah ona ateşi haram eder. Tirmizi Üç şey imandandır Darlıkta sadaka vermek, herkese selamı yaymak, insafı gözetmek. Ammar radıyallahu anh. Bezzar Enes radıyallahu anh. tan rivayet edildiğine göre Rasûlullah şöyle buyurdu Kendisinde şu üç şey bulunan kişi, hem sevabı hak etmiş, hem de imanını tamamlamıştır Dünyada yaşadığı güzel bir ahlak, kendisini Allahın yasaklarından uzaklaştıran vera ve cahilin cehlinden alıkoyan olgunluk. Bezzar Osman b. Affân’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah şöyle buyurdu “Kim, lâ ilâhe illallâh deyip Allah’tan başka bir ilah olmadığını bilerek ölürse cennete girer.” Ömer b. el-Hattâb diyor ki Rasûlullah’ı şöyle buyururken işittim “Ameller, niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır. Kim elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti hicret ettiği şeye göre değerlenir.” İbn Abbâs’tan rivayet edildiğine göre Rasûlullah şöyle buyurdu “Kim şöhret peşinde olma niyetiyle yaptığı iyiliği duyurursa süm’a, Allah da onun gizli işlerini duyurur. Kim gösteriş yaparsa,Allah da onun riyakârlığını açığa vurur.” Ebû Hureyre’den rivayet edildiğine göre Peygamber şöyle buyurdu “Şüphesiz Allah Teâlâ suretlerinize ve mallarınıza bakmaz. Ancak kalplerinize ve amellerinize bakar.” Enes b. Mâlik’ten rivayet edildiğine göre Rasûlullah şöyle buyurmuştur Sizden biriniz, ben kendisine babasından, evladından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça, tam iman etmiş olmaz. Buhari Enes b. Mâlik’ten rivayet edildiğine göre Rasûlullah şöyle buyurmuştur Biriniz, kendisi için sevdiği bir şeyi, kardeşi için de sevmedikçe, tam iman etmiş sayılmaz. Buhari Allah için seven, Allah için nefret eden, Allah için veren, Allah için tutumlu olan, imanını tamamlamıştır. Ebu Ümame radıyallahu anh. Ebu Davud Kalbinde zerre kadar imanı olan kimse, cehennemden çıkar. Ebu Said radıyallahu anh. Tirmizi Şüphesiz Allah, yalnız kendi rızasını isteyerek, “La ilahe illallah” diyen kimseye, ateşi haram etmiştir. İbn Şihab radıyallahu anh. Buhari Ebû Hureyre’den rivayet edildiğine göre Peygamber şöyle buyurdu Muhammedin nefsi elinde olana yemin ederim ki, yahudi olsun, hıristiyan olsun, bu insanlardan beni duyup da, getirdiğim kitaba iman etmeden ölen kimse, kesinlikle cehennemlik olur. Müslim Iyâz b. Hımâr el-Mücâşiî’den rivayet edildiğine göre, bir gün Rasûlullah “Dikkat edin, Rabbim bana öğrettiklerinden sizin bilmediklerinizi bugün size öğretmemi emretti.” diyerek başladığı hutbesinde şöyle buyurmuştur “Ehl-i cennet üçtür Adil, sadaka-zekât veren yardımsever ve başarılı bir yönetici, bütün yakınlarına ve müslümanlara karşı merhametli ve ince kalpli kimse, iffet ve namusuna düşkün, bakmakla yükümlü ve sorumlu olduğu kimseler olmasına rağmen dilenmekten çekinen kişi.” ez-Zührî diyor ki Enes Rasûlullah’ın şöyle dediğini bana haber verdi “Birbirinize kin ve düşmanlık beslemeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları, kardeşler olun! Bir Müslüman’ın, üç günden fazla kardeşine küs durması helal olmaz.” Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre Peygamber’imiz buyuruyor ki İman yetmiş küsür —veya altmış küsür— kısımdır. Bu kısımların en faziletlisi “lâilâhe illallah” demek en aşağı derecelisi de yoldaki engeli kaldırıp atmaktır, hayâ imanın kısımlarından biridir. iman ile ilgili hadisler konumuzdan sonra diğer konularımıza da bakabilirsiniz… Semih YAŞAR Ahirete iman ile ilgili ayetler İman ile ilgili sözler
İman esasları, Allah’a, peygamberlere, kutsal kitaplara, meleklere, ahirete ve kadere iman şeklinde tarif edilen konu , esas ve şartlardır. İman, bunların tamamına, koşulsuz, kalpten ve tahkik edip ikna olarak inanmayı gerektirir. İman esasları İslâm dininin iman esasları ilmihal kitaplarında âmentü terimiyle ifade edilir. Arapça âmene fiilinin birinci tekil şahsı olan âmentü, “inandım” demektir. Terim olarak, iman esaslarını kısa ve öz olarak ihtiva eden metni ifade etmek için kullanılır. Âmentünün metni şudur “Âmentü billâhi ve melâiketihî ve kütübihî ve rusülihî ve’l-yevmi’l-âhiri ve bi’l-kaderi hayrihî ve şerrihî minallâhi teâlâ ve’l-ba’sü ba’de’l-mevti hakkun. Eşhedü enlâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne muhammeden abduhû ve rasûlüh” Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inandım. Öldükten sonra diriliş haktır. Allah’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik ederim. Âmentüde belirtilen esasların hepsi Kur’an’da çeşitli ifadelerle yer almıştır “…Asıl iyi olan kimse, Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaba, peygamberlere inanan…dır” el-Bakara 2/177, “Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederse, şüphesiz derin bir sapıklığa sapmıştır” en-Nisâ 4/136 meâlindeki âyetlerde iman esasları Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere ve âhirete iman olmak üzere beş ilkede toplanmış, kader bunlar arasında zikredilmemiştir. Ancak bazı âyetlerde er-Ra’d 13/8; el-Hicr 15/21; el-Furkan 25/2; el-Kamer 54/49 her şeyin Allah’ın takdirine bağlı bulunduğuna dair ifadelerden hareketle âlimler hayrı ve şerri ile birlikte kadere inanmayı bir iman esası olarak zikretmişlerdir. Cibrîl hadisinin Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve İbn Mâce rivayetleri de kader konusunu bir iman esası olarak zikreder. Kader konusunun iman esaslarını belirten âyetlerde yer almayışı, Allah’ın ilim, irade, kudret ve tekvîn sıfatlarının kapsamı içinde yer almasına bağlanmalıdır. Çünkü Allah’ın anılan sıfatlarına gereğince inanan, kadere de inanmış olmaktadır. Âmentüde yer alan esaslardan Allah’a iman ile kader ve kazâya iman konularında, vahiyle birlikte aklî-mantıkî açıklama ve ispatlar yapılabileceği, his ve tecrübeye dayalı bilgilerden yararlanılabileceği kabul edilmiş ise de, âhirete iman ve meleklere iman konularında bu mümkün görülmemiş, bu hususlarda sadece vahyin verdiği bilgilere güvenilebileceği belirtilmiştir. DEĞERLENDİRME VE GERİ BESLEME İmanın esasları ile kast edilen nedir? İmanın esasları nelerdir?
Oluşturulma Tarihi Mayıs 11, 2020 0108Müslüman olan ya da İslamiyet’e girmek isteyen herkesin imanın şartlarına gönülden inanması gerekir. Amentü olarak da bilinen imanın şartları, genellikle İslam’ın şartları ile karıştırılmaktadır. Peki, İmanın şartları nelerdir ve toplamda kaç tanedir? İmanın şartlarıyla alakalı ayet ve hadisler nelerdir? Sizler için imanın şartlarıyla alakalı sorulan bu soruların cevaplarını araştırdık. İşte, imanın şartları ve bu konuda bilinmesi gereken diğer kelime anlamı “bir kimsenin söylediğine güvenmek ve yürekten inanmak” olarak belirtilmektedir. Bu sebeple, Allah’a iman edenlerin de O’nun şartlarına sorgusuz bir biçimde inanması gerekmektedir. İmanın Şartları Nelerdir? Buhari’den aktarıldığı üzere imanın temel şartları, Cibril hadisinde ifade edilmiştir. Bu bağlamda imanın şartları aşağıdaki gibi sıralanmaktadır. - Allah’ın varlığına inanmak. - Meleklere inanmak. - Kitaplara inanmak. - Peygamberlere inanmak. - Ahiretin varlığına inanmak. - Kadere inanmak hayır ve şerriyle. Bir kimsenin imanının geçerli sayılması için bütün şartları kabul etmiş olması gerekir. İman esaslarının bir kısmının dahi inkar edilmemesi gerekmektedir. Yani tüm peygamberlere inanıp içlerinden bir tanesine inanmamak gibi düşüncelere girilmemelidir. Bunun yanı sıra dünya hayatında tamamen umutsuzluğa düşen kimselerin de son anda iman etmesinin herhangi bir geçerliliği bulunmamaktadır. Çünkü böyle durumlara kişinin aklıyla hareket edemeyeceği kabul edilmektedir. İmanın Şartı Kaç Tanedir? İmanın şartları toplamda 6 tanedir. Allah’a inanmak, O’nun bütün varlıkları yoktan yarattığını ve sonsuz bir güce sahip olduğunu kabul etmektir. Melekler, Allah’ın nurdan yarattığı güçlü kullarıdır. Bunlar; üremezler, yorulmazlar, her şekle girebilirler ve daima Allah’ın dediğini yaparlar. Meleklerin varlığına inanmak da imanın şartları arasındadır. Kitaplara inanmakla Allah’ın hüküm ve emirlerini peygamberlere ilettiği kutsal kitaplar belirtilmektedir. Bu bağlamda peygamberlere inanıldığı gibi kitap haline gelen bu vahiy ve emirlere de inanılması zorunludur. İslam inancında insanın öldükten sonra kabir hayatı yaşayacağına ve kıyametten sonra da ahiret hayatına başlanacağına inanılır. Kur’an-ı Kerim’in çok sayıda ayetinde geçen ahiret hayatında müminler cennete, günahkarlar ise cehenneme gidecektir. İman edenler ahiret yaşamı ile ilgili tüm işaretlere inanırlar. Kaza ve kader de imanın şartlarındandır. Bu bağlamda, Allah kullarının yapacağı her türlü işi ezelden beri bilir. O’nun bunları bilmesine kader denir. Vakti gelince de bu olaylar kulun karşısına çıkarılır, buna da kaza denir. Kişinin başına gelen hayırlı ve şer olayları kaderden bilmesi ve buna inanması imanın bir diğer şartı olarak kabul edilir. İmanın Şartları ile İlgili Ayetler ve Hadisler İmanın şartı ile ilgili temel alınan hadis Cibril tarafından iletilmiştir. Ancak Kur’an-ı Kerim’in farklı yerlerinde imanın tüm şartları için tembihlemeler yapılmaktadır. Aşağıda sıralanan sure ve ayet isimlerinde ilgili şarta değinilmektedir. - Rad Suresi, 16. Ayet Allah’a inanmak - İnfitar Suresi, 10-12. Ayet Meleklere inanmak - Şura Suresi, 51. Ayet Kitaplara inanmak - Nisa Suresi, 164. Ayet Peygamberlere inanmak - Bakara Suresi, 214. Ayet Ahiret varlığına inanmak - Talak Suresi, 3. Ayet Kadere inanmak Kur’an’da yukarıda sayılan ayetler dışında da imanın şartlarını konu alan bölümler bulunmaktadır. Rad Suresi’nde geçen “Göklerin ve yerin Rabbi kimdir diye sor. Allah’tır diye cevap ver.” Ayeti, Kur’an’da tekrar tekrar dile getirilmektedir. Burada müminlerin Allah’ın varlığını ve tüm mahlukatı yarattığına iman edilmesi istenmektedir. Meleklerin varlığı ise İnfitar Suresi’nde geçmektedir. Bu bağlamda ilgili ayetlerde “Hayır! İnanacak yerde siz hala dini yalan sayıyorsunuz. Oysa sizi gözetleyen muhafızlar, değerli yazıcılar var. Onlar yaptığınız her şeyi biliyorlar.” buyrulmuştur.
İslam’da iman esasları 1. İman Kavramı İman, kelime olarak tasdik etmek, doğrulamak, şüpheye yer vermeyecek biçimde yürekten inanmak anlamına gelir. Dindeki anlamı ise Peygamberimizin Allah’tan getirdiği herşeyi tasdik etmek ve bunların doğru olduğuna gönülden inanmaktır. İmanda esas olan kalp ile tasdiktir. Bu nedenle kişi iman esaslarını hür iradesiyle benimsemeli ve tasdik etmelidir. Buna göre imanın kalple ilgili bir husus olduğu şüphesizdir. Bu husus Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir “…İşte onların kalbine Allah imanı yazmış…” Mücâdele suresi, 22. ayet. Peygamberimiz de bu konuda şöyle buyurmuştur “…Allah, kalbinde hardal tanesi kadar azıcık imanı olan birini bulursanız, onu cehennemden çıkarın, diyecektir.” Buharî, İman, 15; Müslim, İman, 82. Bir kimse diliyle inandığını söylese bile kalbiyle tasdik etmezse mümin olmaz. Yüce Allah, bir ayette şöyle buyurmaktadır “Ey Peygamber, kalpleri iman etmediği hâlde, ağızlarıyla inandık diyenler ve küfür içinde koşuşanlar seni üzmesin…” Mâide suresi, 41. ayet. Buna karşılık kalbiyle inandığı hâlde farklı sebeplerle inancını söyleyemeyen kimse mümin kabul edilir. Diğer taraftan imanda asıl olan kalbin tasdiki olmakla birlikte inancın söylenmesi öğütlenmiştir. Buna da “ikrar” denir. Bu nedenle genellikle iman, “Kalp ile tasdik ve dil ile ikrardır.” şeklinde ifade edilmiştir. 2. İslam’da İmanın İfadesi Kelime-i Tevhit ve Kelime-i Şehadet Kelime-i tevhit ile kelime-i şehadet, yakın anlamlara ve farklı söyleyiş biçimlerine tevhit ve kelime-i şehadet, İslam dinini kabulün, yani imanın göstergesi ve ifadesidir. Tevhit, kelime olarak birlemek anlamına gelir. Allah’a, onun birliğine, bütün yüce nitelikleri kendisinde topladığına inanmaktır. Bu inanç en özlü biçimde “kelime-i tevhit”te ifade edilmiştir. Kelime-i tevhit “Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resulullah” sözüdür. Anlamı “Allah’tan başka ilah yoktur. Hz. Muhammed onun elçisidir.” Kelime-i tevhidi davranışlarımızla da ortaya koyabiliriz. Bu da ancak Allah’a ibadet etmekle, onun emir ve yasaklarını tereddütsüz bir şekilde kabul etmekle gerçekleşir. Tevhit inancı, peygamberlerin getirmiş oldukları ilahî mesajların tamamında değişmeyen ve en önde gelen husustur. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de tevhit inancı ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır “De ki O Allah birdir. Her şey ona muhtaçtır. O, doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi de yoktur.” İhlâs suresi, 1-4. ayetler. Şehadet, kelime olarak bir şeyin gerçekliğini doğrulama ve tasdik etme anlamlarına gelir. Kelime- i şehadet ile Yüce Allah’ın tek olduğu ve Hz. Muhammed’in onun peygamberi olduğu vurgulanmaktadır. İnsanlar bu sözü söyleyerek hem Müslüman olurlar hem de Müslüman olduklarını herkese ilan ederler. Kelime-i şehadet “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Resulüh” sözüdür. Anlamı “Ben Allah’tan başka ilah olmadığını, Hz. Muhammed’in, onun kulu ve elçisi olduğunu kabul ederim.” Kelime-i şehadeti inanarak söyleyen kimse, İslam dininin kapısından içeri girer. Gerçekte Allah’ı yegâne ilah kabul edip Hz. Muhammed’i, onun peygamberi olarak kabullenen kişi, diğer iman esaslarını ve Peygamberimizin getirdiği bütün esasları da kabullenmiş olur.
İmam Âzam Ebû Hanîfe el-Kûfî “Fıkh-ı Ekber” adlı kitabınaşu sözleri ile başlamıştır Tevhidin aslı ve itikatta sağlam dayanak mükellefin söylemesi farz olan şu esaslardır Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, öldükten sonra dirilmeğe, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna, inandım. Allah’a İman Hişâm, Muhammed b. Hasan eş-Şeybani’den rivayet etmiştir Ebû Hanîfe’nin şöyle dediğini duydum “Allah’ın en büyük ismi “Allah” Lâfza-i Celâlidir.” Tâhâvî ile Ariflerin ekserisi de bu görüştedir. Öyle ki onlara göre, Allah lâfzı ile zikir yapan kimsenin bulunduğu makamdan daha yüksek bir makam yoktur. Allah’a iman, kendisinden alınmış olan esaslara bakılmaksızın müstakil bir ilimdir. Ebû Hanîfe, Muhammed b. Hasan eş-Şeybani, İmam Şâfii, İmam Halîl, İmam Zeccâc, İbn-i Keysân, Halimi, Îmam’ul-Haremeyn, İmam Gazali, İmam Hattâbî ve diğer âlimlerden meydana gelen çoğunluk da bu görüştedirler. Tevhidin Esasları Bu bahis, gerçek Tevhîd inancını en doğru bir şekilde öğrenme bahsidir. İmam Âzam Ebû Hanîfe rahimehullah’tan rivayet edildiğine göre, kelâmcılardan bir topluluk Allah’ın birliğini ispat hususunda kendisi ile konuşarak bahse girmekistediler. İmam Âzam onlara şöyle dedi “Konuşmaya başlamadan önce bu konuda vuku bulmuş bir olay hakkında bana cevap verini Dicle’de bir gemi kendi kendine limana gidiyor, kendi kendine doluyor, yiyecek giyecek ve benzeri eşya yükleniyor, kendi kendine dönüyor, demir atıyor; kendi kendine boşalıyor ve tekrar geri dönüyor, böylece çalışmasına kaptansız, tayfasız olarak devam ediyor. Bu olaya ne dersiniz? dedi. Onlar dediler ki; bu mümkün değildir, asla olamaz. Buna karşılık İmam Âzam da şöyle dedi Bu geminin böylece kendi kendine idaresi mümkün olamazsa ya bu âlem nasıl kendi kendine idare edilir?” Bu manada Ârif-i Billah İbrahim el-Havas ne güzel söylemiştir “Sana giden hak yol’ bulmak isteyen delil istemez.” Bir başkası da bu manada şöyle demiştir “Sen apaçıksın, kimseye gizli değilsin, Kör olan kimse ancak ayı göremez.” “Eb’ul-Atâhiye” de aşağıdaki şiirinde ne güzel söylemiştir “Vay! Allah’a nasıl isyan edilir? Yahut Allah nasıl inkâr edilir? Her harekette ve her duruşta, Ebediyyen Allah’a şahit vardır. Her şeyde Allah’ın birliğine delâlet eden, Bir işaret vardır.” Ben derim ki; Yüce Allah’ın Fatiha sûresinde sözüne “El-Hamdü lillâhi rabbil-âlemîn” ile başlaması uluhiyetin tevhidine lâzım olan rububiyetin tevhidinin takdir edildiğine işaret ediyor. Yâni Allah Teâlâ, bütün âlemlerin terbiyeci ve idarecisi olan Allah’tır. Allah’ın birliği, onun idare ve terbiyesinde de bir olmasını, eşsizliğini gerektirir. “El-Hamdü lillâhhi rabbil-âlemîn” cümlesinde bu mana gizlidir. Halkın ulûhiyeti birlemesi, kulluğun gerçekleşmesini icab ettirir. Bu da Allah’ı tanımak için ilk önce kul üzerine lâzım olan şeydir. Hulâsa, ubudiyetin tevhidinden, rububiyetin tevhidi lâzım gelir. Rububiyetin tevhidinden uluhiyetin tevhidi lâzım gelmezAllah’u Teala-ya ibadet etmek, emir ve yasaklarına uymak için öncelikle Allah’ın rabbimiz olduğuna inanmamız güç ve kudreti ile insanlar üzerinde üstünlük kurup ilahlık iddiasında bulunanları, sırf gücünden dolayı ilah edinemeyiz Çünkü Cenabı Allah Kur’an-ı Kerîm’de şöyle buyuruyor “Onlara gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorarsan, elbette Allah yarattı, derler.” “Biz o putlara, yalnız bizi Allah’ayaklaştırmaları için ibadet ediyoruz.” Belki Kur’an-ı Kerîm’in surelerinin ekserisi tevhidin bu iki çeşidini şamildir, belki Kur’an başından sonuna kadar bu iki tevhid çeşidinin açıklaması hakkındadır. Kur’an-ı Kerîm ya Allah’ın zatından, isimlerinden, sıfatlarından ve işlerinden haber verir ki buna Tevhid-i İlmi-i haberi denir. Ya şeriki olmayan yalnız Allah’a ibadet, etmeye ve O’ndan başka ibadet edilen putları terketmeye çağırır ki buna Tevhd-i İradî-i Talebi denilir. Ya emir ve yasaklardan, Allah’a itaatin lüzumundan bahs eder ki, bunlar da Tevhid ile ilgili olup onun tamamlayıcısıdırlar. Ya Tevhid ehline ikramdan, dünyada bunlara yapılanlardan, âhiretteki ikramlardan haber verir ki , bu da Allah’ı birlemenin mükâfatıdır. Ya da Allah’a eş koşanların durumlarından, dünyada kendilerine yapılan azaptan, felâketlerden, âhirette kendilerine inecek olan azaptan, zincir ve bukağılardan haber verir ki bu da Tevhidin hükmünden dışarı çıkanların cezasıdır. Kur’an’ın bütünü Tevhid’den, tevhid ehlinin haklarından, onların medhinden, Allah’a eş koşmayı kötülemekten, Allah’a eş koşanların isyanından ve müstahak bulundukları cezalardan bahseder. “El-HamdüliIIahi Rabbil-âlemîn” tevhiddir. “Errahmanirrahîm” Tevhiddir. “Mâliki yevmiddin” tevhiddir. “îyyâke na’budü ve iyya’ke nesteîn” tevhiddir. “İhdinessırâtel-müstakîm” tevhiddir; tevhid ehlinin yoluna hidayet olmayı istemektir; cehalet inad ve ifsad için tevhid yolundan ayrılan sapıkların ve kendilerine gadap olunanların yoluna değil, Allah’ın nimet verdiği mutlu kimselerin yoluna iletilmeyi istemeye şamildir. Kur’an gibi Sünnet de Kur’an’ın delâlet ettiği hususları açıklayıcı olarak gelir. Rabbimiz olan Allah Teâlâ, tevhid konusunda bizi falancanın görüşüne ve filancanın zevkine muhtaç kılmamıştır. Bu sebeple tevhid konusunda Kitap ve Sünnet’e muhalefet edenlerin ihtilâfa düştüklerini, birbirleri ile çarpıştıklarını görüyoruz. Halbuki Cenabı Hak Kur’an-ı Kerîmde “Bugün size dininizi tamamladım ve İslâm’ı sizin için din olarak seçtim.” Buyuruyor. Bu sebeple dinin tamamlanmasında Kitap ve Sünnet’in dışında bir şeye ihtiyacımız yoktur. Nitekim Cenabı Allah başka bir âyette şöyle buyuruyor “Bu Kur’an-ı Kerîm insanlar için yeterlidir.” “Onlara yetmiyor mu ki, biz sana, kendilerine okunan bir kitap indirdik.” “Hz. Peygamber size neyi getirmişse onu alın, sizi nerden yasaklamışsa ondan sakının.” Tahâvî de ilk akidesinde şu sözü ile bu manaya işaret etmiştir; “Bu konuya Tevhid konusuna kendi kendimize tasavvur ederek ve reylerimizle te’vil ederek giremeyiz. Zira dinin esası hakkında Allah’ın kurtardığından başkası selâmet bulmaz.” İmam Âzam, söze başlarken işe Allah’ın varlığı bahsi ile girmedi. Çünkü Allah’ın varlığı gözle görünür gibi apaçıktır. Kur’an-ı Kerim’de Cenabı Hak şöyle buyuruyor; “Peygamberleri kendilerine gökleri ve yeri yaratan Allah’ın varlığında şüphe mi vardır?” dedi. “Gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorarsan Muhakkak Allah yarattı, derler.” Allah’ın yarlığı halkın yaratılışında sabittir. Nitekim Cenabı Hak bu noktaya şu Âyet-i Kerime ile işaret buyuruyor “O halde gerçek bir müslüman olarak kendini dine yönelt.. Allah’ın dinine ki, insanları o din üzerinde yaratmıştır.” Hz. Peygamber’in “Her doğan çocuk, İslâm fıtratı üzerine doğar.”hadis-i şerifi de buna işaret eder. Bütün peygamberler tevhid inancını açıklamak için gönderilmişlerdir. Bu sebepten “Lâ ilahe illellah” kelimesi üzerinde sözleri birleşmektedir. Peygamberler, kendi ümmetlerine, Allah’ın var olduğunu söylemekle emredilmemişler, belki, ümmetlerinin hayal ve vehmettiğini reddetmek için Allah’tan başkasına ibadet edilemiyeceğini açıklamayı kasdetmişlerdir. Onların ümmetleri vehme ve hayale kapılarak sapık bir inançla şöyle diyorlardı ““Bu putlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdırlar. Biz onlara yalnız bizi Allah’a yaklaştırmaları için tapıyoruz.” Tevhid inancı ise, te’kitli olarak Allah’ın varlığını ifade eder. Sonra inançlar, aklın serbest olduğu hususlardan olsa da aslolan bunların şeriattan alınması gerekir. Yoksa, Allah’ın varlığını, ilmini, kudretini isbat etmek haddi zatında Kitap ve Sünnete tevakkuf etmez. Ancak kendilerine itibar etme yönünden Kitap ve Sünnete tevakkuf eder. Zira bu bahislerin Kitap ve Sünnete uygun olup olmadıklarına itibar edilmezse, felsefecilerin bahsettikleri ilahiyat ilmi gibi olur ki, o takdirde buna itibar edilmez. Şu âyetler aklî olarak Allah’ın varlığına delâlet eden âyetlerdendir. “Şüphesiz yer ile göklerin yaratılmasında, gece ile gündüzün değişmesinde, denizde insanlara faydalı olacak şekilde yüzen gemide, Allah’ın gökten su indirip onunla ölmüş toprakları diritlmesinde ve yeryüzünde her türlü canlıyı yaymasında, rüzgârları estirmesinde, yer ile gök arasında Allah’ın emrine amade bulutlarda, düşünen akıl sahibi kimseler için Allah’ın varlığına ve birliğine delâlet eden birçok alâmetler vardır.” Her kim bu zikredilen varlıkların acaib durumuna, yer ve göğün yaratılışına, hayvanların, bitkilerin ve âyetlerde bahsedilen diğer yaratıkların acaib yaratılışlarına dikkatlice bakarsa bu bakış onu yokluktan vareden, belli kanunlar üzerine tertib ederek çeşitli hikmetleri içine koyan bir hikmet sahibinden müstağni olmayacağına hükmetmeye sevkeder. Nitekim Cenabı Allah bu konuda şöyle buyuruyor “Biz insanı muhakkak çamurun özünden yarattık. Sonra insanın neslini sağlam bir yerde rahimde bir nutfe bir damla su yaptık. Sonra o suyu bir kan pıhtısı haline getirdik. Ondan sonra kan pıhtısını bir et parçası yaptık, o et parçasını da kemik haline çevirdik, kemiklere et giydirdik, sonra ona başka bir şekil vererek ruh verdik. Şekil verenlerin en yücesi olan Allah’ın şanının ne kadar büyük olduğuna bak!” Mekke halkına ileride biz, hem kendi nefislerinde, hem yeryüzü etrafındaki âyetlerimizikudretimizin alâmetlerini göstereceğiz ki, sonunda Peygamber’in söylediğinin hak olduğu kendilerine apaçık görünecektir. Rabbinin her şeye şahid olması yetmez mi?” Her şeyde Allah’ın birliğine ve eşsizliğine delâlet eden delil vardır. Bütün akıllı kimseler bu yoldan yürüyerek Allah’ın varlığı ve birliğini bulmuşlardır. Ancak Dehriye taifesi gibi kendini büyük gören bazı sefihler bu yoldan yürümediler. Onların bir kısmı Allah’a eş koşmak suretiyle küfre vardılar. Öyle ki puta tapanlar gibi Allah ile birlikte ilâhlara da taptılar. Bazıları da olayların bir kısmını Allah’tan başkasına nisbet ederler. Mecûsiler gibi. Mecûsiler kötülükleri İhremen’in Şeytan’ın karanlığına, ki İhremen şeytandır hayrı da Rahman’m nuruna nisbet ederler. Puta tapanlardan bazıları da bazı eserleri putlara nisbet ederler. Bunlardan Cenabı Allah şöyle haber veriyor “Onlar dediler ki ey Hûd! Sen bize açık bir mucize getirmedin. Biz senin sözünle tanrılarımızı terketmeyiz. Ve biz sana inanmayız.” “Ancak şunu söyleriz ki; ilâhlarımıza sövdüğün için, muhakkak onların bazısı seni bir fenalıkla cinnetle çarpmıştır. Hûd îşte ben Allah’ı şahid tutuyorum, ve siz de şahit olun ki, ben Allah’tan başka ona koştuğunuz ortaklardan hiçbirine inanmıyorum, onlardan beriyim, dedi.” Sâbiîler ve bâzı müneccimler de kendilerine ışık tuttuğu için bâzı olayları yıldızlara nisbet ederler. Allah Teâlâ’yı eş koştukları şeylerden beri kılarım. Onlardan bazıları öldükten sonra dirilmek ve âhirette ölülerin dirilmesi gibi Allah’ın, inkârını küfür saydığı hususları inkâr etmek suretiyle sapmışlardır. Akıl sahipleri için bu kadarı yeterlidir. Görüşlerini müdafaa etmek için munazaracının tertip ettiği aklî mukaddimelere başvurmadık. O mukaddimelerin hulâsası şudur Âlem hadistir, yâni yoktan var edilmiştir. Onun kıdem sıfatı ile vasıflanan bir yaratıcıya ihtiyacı vardır. O yaratıcı da Cenabı Allah’tır. Cenabı Allah’ın şu âyeti de bu noktaya işaret ediyor “Allah her şeyin yaratıcısıdır. O, her şey üzerine vekildir.” “Şüphesiz sizin rabbiniz, altı günde yer ile gökleri yaratan Allah’tır.” Herkim bu âlemin kadîm yaratılmamış olduğuna hükmederse o kâfirdir. Sonra, bütün varlıkların varlığı kendinden olan bir varlıkta son bulduğu sabit olunca, bu varlığın ezelî ve ebedî olması lâzım gelir. Varlığı kendinden olan üzerine yokluk geçmesi ise mümkün değildir. Zira varlığı kendinden olduğu sabit olanın yok olması mümkün değildir. Öyle ise Cenabı Allah kadîmdir, yani varlığının evveli yoktur. Bakîdir, varlığının sonu yoktur. Bu sebeple kıdem ve baka manaları Allah Teâlâ hakkında Selbî sıfatlara döner. Bazıları bu iki sıfatı subûtî sıfatlardan saymaktadır. Zira Allah hakkında bakanın manası, ebed’den sonra gelen yokluğu nefyetmektir. Kadim de ezelden evvel geçen yokluğu nefyetmek olduğu gibi. O halde bu iki kelimenin manası yokluğu nefyetmeye yönelir. Bu sebeple Tûrbiştî kendi inancında şöyle demiştir “Mevcud ve kadim”» sıfatları Allah’ın zat sıfatlarındandır. Yukarıda geçmiş imanın şartlarından olan “Allah’a inandım sözünün, imanın yarısı olduğu hususunda ihtilaf bulunmakla beraber, imanda söz ile ikrar etmeye itibar edildiğine işaret vardır. Ancak ikrar bazı zamanlarda düşer, yahut ikrar imanın hükümlerini icra etmek için şarttır. Bu görüş İmam Âzam’dan rivayet edilmiştir. İmam Mâtürîdi de bu görüşe meyletmiştir. Eş’arî’ye göre en doğru görüş de budur. Şu âyet-i kerîme bu görüşü kuvvetlendiriyor “Allah’a ve âhiret gününe iman eden hiçbir kavmi, Allah’a ve Peygamber’e karşı gelenlerle sevişir halde bulamazsın; velev ki o o karşı gelenler, babaları, oğulları, yahut kardeşleri, yahut kendi kabilelerinden olsun. İşte Allah böyle zalim kimseleri sevmiyen bir kavmin kalblerinde imanı tesbit buyurmuş ve kendilerini yüce katından bir rahmet ile kuvvetlendirmiştir.” Şeyh’ul-İslâm Pezdevî bu konuda şöyle diyor “Bir kimse kalbten inanıp özürsüz olarak bu imanını açıklamayı terk ederse, mümin olamaz.” Bu görüş müçtehidlerden Muhakkik olanların görüşüdür. Pezdevî’nin bu sözünde, imanda “Eşhedü” sözünün şart koşulmadığına işaret vardır. Çünkü kişinin, “Allah’a inandım” şeklinde şehadet getirmesi gerekir, dememiştir. Şafiî âlimlerinden bazıları imanda “Kelime-i Şehadet”i şart koşuyorlar ve bunun için de Hz. Peygamber’in şu Hadîsini delil getiriyorlar “Allah’tan başka bir ilâh bulunmadığına şehadet getirinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum.” Başka bir rivayette ise “Lâ ilahe illellah deyinceye kadar” ifadesi vardır. Bu kelimenin manası Allah Teâlâ’nın varlığını, zatında ve sıfatında birliğini itiraf ederek tasdik ettim, demektir.
iman esasları ile ilgili hadisler