🍻 Cennet Ile Ilgili Ayet Ve Hadisler

Cennet Ve Cehennem Hakkında Ayetler Ve Hadisler Cennet Ve Cehennem Ayetler Ve Hadisleri CENNET İLE İLGİLİ AYETLER İşte bütün bu hükümler, Allah'ın koyduğu hükümler ve çizdiği sınırlardır. Kim Allah'a ve Peygamberine itâat ederse Allah onu altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. Onlar, orada ebedî olarak kalacaklardır. Ramazan ve oruç ile ilgili ayet ve hadisler nelerdir? “mübarek bir ay” olarak nitelendirdiği Ramazan ayı girdiğinde cennet kapılarının açılıp cehennem kapılarının Açlığın ve Sâde Yaşamanın Üstünlüğü ile İlgili Ayet ve Hadisler; KÜLTÜR - SANAT. Cennet ve cehennem yaratılmış olup halen mevcuttur. Allah her RAMAZAN İLE İLGİLİ HADİSLER. Ramazanın son on günü Peygamberimiz Ebû Hüreyre radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ramazan ayı girdiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır.” (Buhârî, Savm 5) Kıyamet de ancak Cuma günü kopacaktır. Hadisler, Hadisi şerif - Hz. Muhammed Sözleri - Günün ayet ve hadisi OKU. - Cuma Namazına gitmek büluğa ermiş herkese farzdır. Nesai, Cum'a 2. - Her kim önemsemediğinden dolayı Cuma namazını üç defa üst üste terk ederse kalbi mühürlenir. İbn Mace, İkamet, 93. KimlikCennet ile ilgili hadisler; 1: Ubade İbnu's-Samit el-Ensari (radıyallahu anh) hazretleri demiştir ki: "Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: "Kim Allah'tan başka ilah olmadığına Allah'ın bir ve şeriksiz olduğuna ve Muhammed'in onun kulu ve Resûlu (elçisi) olduğuna, keza Hz. Mehdîile ilgili hadisler yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Ebu Davut, Tirmizi, İbn Mâce, Ahmed b. Hanbel gibi büyük âlim ve muhaddisler tarafından kaydedilmiş hadislerdir. Buna rağmen dikkate şayan bir husus vardır ki Buhârî ve Müslim bu konudaki hadislere eserlerinde yer vermemişlerdir. 61MVG. Bakara / 25. Ayet وَبَشِّرِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ كُلَّمَا رُزِقُوا مِنْهَا مِنْ ثَمَرَةٍ رِزْقًاۙ قَالُوا هٰذَا الَّذ۪ي رُزِقْنَا مِنْ قَبْلُ وَاُتُوا بِه۪ مُتَشَابِهًاۜ وَلَهُمْ ف۪يهَٓا اَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَهُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ Rasûlüm! İman edip sâlih ameller işleyenleri şöyle müjdele Altlarından nehirler akan cennetler onlar içindir. Ne zaman kendilerine cennet meyvelerinden bir şey ikram edilse, her defasında “Bu, daha önce dünyada yediğimiz şey!” derler. Oysa bu rızıklar, renkte ve şekilde birbirinin benzeri, fakat tatta ve keyfiyette çok yüksek kıymette olmak üzere kendilerine ikram edilecektir. Orada onlara tertemiz eşler verilecek ve orada ebedî kalacaklardır. Bakara / 3. Ayet اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۙ Ki onlar gaybe iman eder, namazı dosdoğru kılar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden harcarlar. Mâide / 85. Ayet فَاَثَابَهُمُ اللّٰهُ بِمَا قَالُوا جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ جَزَٓاءُ الْمُحْسِن۪ينَ Bu sözlerinden dolayı Allah onları altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlerle mukâfatlandırdı. İyilik yapanların mükâfatı işte budur! A'râf / 42. Ayet وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَا نُكَلِّفُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَاۘ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ İman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, ki biz kimseyi gücü yetmediği şeylerden sorumlu tutmayız, işte onlar cennetin yârânı ve yoldaşlarıdır; orada sonsuzca kalacaklardır. A'râf / 43. Ayet وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُۚ وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي هَدٰينَا لِهٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلَٓا اَنْ هَدٰينَا اللّٰهُۚ لَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّۜ وَنُودُٓوا اَنْ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ Biz o mü’minlerin göğüslerinde diğer insanlara karşı kin, haset, suizan nâmına ne varsa hepsini söküp çıkarırız. Altlarından da ırmaklar akar. Onlar “Bizi buna eriştiren Allah’a hamdolsun! Eğer Allah bize doğru yolu göstermeseydi biz kendiliğimizden doğru yolu bulamazdık. Demek Rabbimizin peygamberleri bize gerçeği getirmişler” derler. Onlara şöyle seslenilir “Dünyada yaptığınız iyi amellere karşılık mirasçı olduğunuz muhteşem cennet işte budur!” A'râf / 44. Ayet وَنَادٰٓى اَصْحَابُ الْجَنَّةِ اَصْحَابَ النَّارِ اَنْ قَدْ وَجَدْنَا مَا وَعَدَنَا رَبُّنَا حَقًّا فَهَلْ وَجَدْتُمْ مَا وَعَدَ رَبُّكُمْ حَقًّاۜ قَالُوا نَعَمْۚ فَاَذَّنَ مُؤَذِّنٌ بَيْنَهُمْ اَنْ لَعْنَةُ اللّٰهِ عَلَى الظَّالِم۪ينَۙ Cennet ehli cehennem ehline “Biz, Rabbimizin bize verdiği bütün sözlerin gerçek olduğunu gördük. Nasıl siz de Rabbinizin başınıza geleceğini söylediği şeylerin gerçekleştiğini gördünüz mü?” diye seslenirler. Onlar da “Evet!” derler. Bunun üzerine aralarında bir münâdî “Allah’ın lâneti zâlimlerin üzerine olsun” diye bağırır. A'râf / 45. Ayet اَلَّذ۪ينَ يَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًاۚ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ كَافِرُونَۜ O zâlimler, dünyada insanları Allah’ın yolundan çevirir, o yolu eğip bükmeye ve kötü göstermeye çalışırlardı. Onlar âhireti de büsbütün inkâr ederlerdi. A'râf / 46. Ayet وَبَيْنَهُمَا حِجَابٌۚ وَعَلَى الْاَعْرَافِ رِجَالٌ يَعْرِفُونَ كُلًّا بِس۪يمٰيهُمْۚ وَنَادَوْا اَصْحَابَ الْجَنَّةِ اَنْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ لَمْ يَدْخُلُوهَا وَهُمْ يَطْمَعُونَ Cennetle cehennem arasında bir perde vardır. Arâf üzerinde de cennetlik ve cehennemlikleri simalarından tanıyan adamlar bulunur. Onlar cennet ehline “Selâm size!” diye seslenirler. Kendileri ise henüz cennete girmemiş, fakat oraya girmeyi şiddetle arzulamaktadırlar. A'râf / 47. Ayet وَاِذَا صُرِفَتْ اَبْصَارُهُمْ تِلْقَٓاءَ اَصْحَابِ النَّارِۙ قَالُوا رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ۟ Gözleri cehennemlikler tarafına kayınca, onların o korkunç halleri karşısında “Rabbimiz! Bizi zâlimler topluluğuyla beraber eyleme!” diye yalvarırlar. A'râf / 48. Ayet وَنَادٰٓى اَصْحَابُ الْاَعْرَافِ رِجَالًا يَعْرِفُونَهُمْ بِس۪يمٰيهُمْ قَالُوا مَٓا اَغْنٰى عَنْكُمْ جَمْعُكُمْ وَمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ Arâftakiler, simalarından tanıdıkları cehennem ehli bazı adamlara seslenerek şöyle derler “Gördünüz ya, ne kalabalık taraftarlarınız, ne hesapsız servetiniz, ne de kibirli tavırlarınız bugün size bir fayda sağladı.” A'râf / 49. Ayet اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ الَّذ۪ينَ اَقْسَمْتُمْ لَا يَنَالُهُمُ اللّٰهُ بِرَحْمَةٍۜ اُدْخُلُوا الْجَنَّةَ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمْ وَلَٓا اَنْتُمْ تَحْزَنُونَ Cennetlikleri işaret ederek “Böylelerine Allah rahmetini eriştirmeyecek» diye yemin ettiğiniz kimseler şunlar değil miydi? Şimdi ise onlara Allah Girin cennete; artık size bir korku yok ve siz asla mahzun da olmayacaksınız» buyuruyor.” A'râf / 50. Ayet وَنَادٰٓى اَصْحَابُ النَّارِ اَصْحَابَ الْجَنَّةِ اَنْ اَف۪يضُوا عَلَيْنَا مِنَ الْمَٓاءِ اَوْ مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُۜ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ حَرَّمَهُمَا عَلَى الْكَافِر۪ينَۙ Cehennem ehli cennet ehline “Suyunuzdan veya Allah’ın size ihsân ettiği diğer nimetlerden biraz da bizim üzerimize akıtın” diye seslenirler. Onlar da “Allah bunları kâfirlere haram kılmıştır” derler. A'râf / 51. Ayet اَلَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا د۪ينَهُمْ لَهْوًا وَلَعِبًا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَاۚ فَالْيَوْمَ نَنْسٰيهُمْ كَمَا نَسُوا لِقَٓاءَ يَوْمِهِمْ هٰذَاۙ وَمَا كَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ O kâfirler ki dinlerini oyun ve eğlence edinip, din adına oyun ve eğlence türünden şeylerle meşgul olmuşlardı; dünya hayatı kendilerini aldatmıştı. Onlar, nasıl kendilerini bekleyen bu dehşetli günle yüz yüze geleceklerini unutup âyetlerimizi bile bile inkâr ettilerse, biz de bugün onları öylece unutur, affedip nimet vermek için hiç hatırlamayız. A'râf / 52. Ayet وَلَقَدْ جِئْنَاهُمْ بِكِتَابٍ فَصَّلْنَاهُ عَلٰى عِلْمٍ هُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ Oysa biz onlara, kesin bir bilgiye dayanarak mânasını ve hükümlerini tek tek açıkladığımız, iman edecek kimselere doğru yolu gösteren bir rehber ve rahmet kaynağı olan bir kitap göndermiştik. A'râf / 53. Ayet هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّا تَأْو۪يلَهُۜ يَوْمَ يَأْت۪ي تَأْو۪يلُهُ يَقُولُ الَّذ۪ينَ نَسُوهُ مِنْ قَبْلُ قَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّۚ فَهَلْ لَنَا مِنْ شُفَعَٓاءَ فَيَشْفَعُوا لَنَٓا اَوْ نُرَدُّ فَنَعْمَلَ غَيْرَ الَّذ۪ي كُنَّا نَعْمَلُۜ قَدْ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟ Onlar, Kur’an’a iman etmek için ille de onun bildirdiği kıyâmet haberinin gerçekleşmesini mi bekliyorlar? O gerçekleştiği gün, daha önce onu unutanlar şöyle diyecekler “Demek Rabbimizin peygamberleri bize gerçeğin ta kendisini getirmişler, ama biz kulak asmamışız! Şimdi bize şefaat edecek kimseler yok mu? Veya dünyaya tekrar gönderilsek de daha önce yapamadığımız sâlih ameller yapsak!” Ne var ki onlar kendi felaketlerini bizzat kendileri hazırladılar ve kendilerine en büyük zararı verdiler. Uydurdukları sahte tanrıları da onları yüzüstü bırakıp görünmez oluverdi. Enfâl / 4. Ayet اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّاۜ لَهُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌۚ İşte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için Rableri yanında yüksek dereceler, bağışlanma, güzel ve tükenmez bir rızık vardır. Enfâl / 14. Ayet ذٰلِكُمْ فَذُوقُوهُ وَاَنَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَابَ النَّارِ İşte zâlimlerin dünyadaki cezası budur. Ey müşrikler, şimdilik tadın onu bakalım! Kâfirler için bir de cehennem azâbı olduğunu unutmayın! Enfâl / 23. Ayet وَلَوْ عَلِمَ اللّٰهُ ف۪يهِمْ خَيْرًا لَاَسْمَعَهُمْۜ وَلَوْ اَسْمَعَهُمْ لَتَوَلَّوْا وَهُمْ مُعْرِضُونَ Eğer Allah onlarda bir hayır olduğunu bilseydi, elbette onlara duyururdu. Fakat duyuracak bile olsa, onlar yine haktan yüz çevirir, dönüp giderler. Tevbe / 72. Ayet وَعَدَ اللّٰهُ الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً ف۪ي جَنَّاتِ عَدْنٍۜ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللّٰهِ اَكْبَرُۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ۟ Allah mü’min erkek ve mü’min kadınlara altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler ve Adn cennetlerinde çok güzel ve hoş meskenler vadetmektedir. Allah’ın hoşnutluğu ise hepsinden daha büyüktür. İşte en büyük başarı ve kurtuluş budur. Yunus / 9. Ayet اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ يَهْد۪يهِمْ رَبُّهُمْ بِا۪يمَانِهِمْۚ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُ ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ Buna karşılık iman edip sâlih amel işleyenlere gelince, Rableri onları imanları sâyesinde doğru yola erdirecektir. Neticede onlar, içinde her türlü nimetin kaynadığı cennetlerde yaşayacak; bahçelerinin arasından, köşklerinin altından ırmaklar akacaktır. Yunus / 10. Ayet دَعْوٰيهُمْ ف۪يهَا سُبْحَانَكَ اللّٰهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ ف۪يهَا سَلَامٌۚ وَاٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ۟ Onların cennette “Allahım! Sen her türlü kusurdan ve ortaktan uzaksın!” diye dua edecek; birbirlerine olan iyilik ve âfiyet dileklerini ise “Selâm!” sözüyle sunacaklardır. Dualarının sonunda da “Âlemlerin Rabbi Allah’a hamdolsun!” diyeceklerdir. Ra'd / 20. Ayet اَلَّذ۪ينَ يُوفُونَ بِعَهْدِ اللّٰهِ وَلَا يَنْقُضُونَ الْم۪يثَاقَۙ Onlar, Allah’a verdikleri sözü kesinlikle yerine getirirler; verdikleri sözden dönmezler. Ra'd / 21. Ayet وَالَّذ۪ينَ يَصِلُونَ مَٓا اَمَرَ اللّٰهُ بِه۪ٓ اَنْ يُوصَلَ وَيَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ وَيَخَافُونَ سُٓوءَ الْحِسَابِۜ Onlar, Allah’ın korunup gözetilmesini emrettiği hususları gözetir, Rableri huzurunda derin bir saygıyla ürperir ve hesaplarının kötü çıkmasından korkarlar. Ra'd / 22. Ayet وَالَّذ۪ينَ صَبَرُوا ابْتِغَٓاءَ وَجْهِ رَبِّهِمْ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً وَيَدْرَؤُ۫نَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عُقْبَى الدَّارِۙ Onlar, Rablerinin rızâsını kazanmak için her türlü sıkıntıya sabreder, namazı dosdoğru kılar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizlice ve açıktan Allah yolunda harcar, kötülüğü iyilik yaparak kendilerinden uzaklaştırırlar. Dünyanın sonunda güzel bir hayat işte böyle kimseleri beklemektedir. Ra'd / 23. Ayet جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا وَمَنْ صَلَحَ مِنْ اٰبَٓائِهِمْ وَاَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَالْمَلٰٓئِكَةُ يَدْخُلُونَ عَلَيْهِمْ مِنْ كُلِّ بَابٍۚ Bu güzel hayat, onların babalarından, eşlerinden ve zürriyetlerinden iyi olanlarla beraber girecekleri Adn cennetleridir. Melekler de her kapıdan yanlarına varıp onlara şöyle derler Ra'd / 24. Ayet سَلَامٌ عَلَيْكُمْ بِمَا صَبَرْتُمْ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِۜ “Sabrettiğinizden dolayı size selâm olsun! Bakın, dünya hayatının mutlu sonu ne kadar güzelmiş!” Ra'd / 25. Ayet وَالَّذ۪ينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ م۪يثَاقِه۪ وَيَقْطَعُونَ مَٓا اَمَرَ اللّٰهُ بِه۪ٓ اَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِۙ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُٓوءُ الدَّارِ Allah’a kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönenler, Al­lah’ın korunup gözetilmesini emrettiği hususları koparıp atanlar ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlara gelince, işte lânet de bunlar içindir, varılacak en kötü yer olan cehennem de bunlar içindir. Hicr / 45. Ayet اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۜ Kalpleri Allah’a saygı ile dopdolu olup O’na karşı gelmekten sakınanlar, cennetlerde ve pınar başlarındadır. Hicr / 46. Ayet اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍ اٰمِن۪ينَ Kendilerine “Huzur, selâmet ve tam bir emniyet içinde girin cennetlere!” denir. Hicr / 47. Ayet وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ اِخْوَانًا عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِل۪ينَ Biz onların kalplerinde kin ve nefret adına ne varsa hepsini söküp atarız. Dost ve kardeş olarak tahtlar üzerinde karşılıklı otururlar. Hicr / 48. Ayet لَا يَمَسُّهُمْ ف۪يهَا نَصَبٌ وَمَا هُمْ مِنْهَا بِمُخْرَج۪ينَ Orada hiçbir yorgunluk ve zahmete maruz kalmazlar ve oradan artık bir daha çıkarılmazlar. Hicr / 49. Ayet نَبِّئْ عِبَاد۪ٓي اَنّ۪ٓي اَنَا۬ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُۙ Rasûlüm! Kullarıma şunu haber ver Elbette ben, evet ben çok bağışlayıcıyım ve çok merhamet edenim. Hicr / 50. Ayet وَاَنَّ عَذَاب۪ي هُوَ الْعَذَابُ الْاَل۪يمُ Ama azabım da acı mı acı, can yakıcı bir azaptır! Nahl / 30. Ayet وَق۪يلَ لِلَّذ۪ينَ اتَّقَوْا مَاذَٓا اَنْزَلَ رَبُّكُمْۜ قَالُوا خَيْرًاۜ لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌۜ وَلَدَارُ الْاٰخِرَةِ خَيْرٌۜ وَلَنِعْمَ دَارُ الْمُتَّق۪ينَۙ Gönülleri Allah’a saygıyla dopdolu olup O’na karşı gelmekten sakınanlara “Rabbiniz ne indiriyor?” diye sorulduğunda onlar “Sadece iyilik ve güzellik indiriyor” derler. İyilik yapanlara bu dünya hayatında güzel bir mükâfat vardır. Âhiret yurdu ise onlar için daha hayırlıdır. Gönüllerinde besledikleri o derin saygıyla Allah’a karşı gelmekten sakınanların varacağı yurt gerçekten ne güzeldir! Nahl / 31. Ayet جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ لَهُمْ ف۪يهَا مَا يَشَٓاؤُ۫نَۜ كَذٰلِكَ يَجْزِي اللّٰهُ الْمُتَّق۪ينَۙ O yurt Adn cennetleridir ki, oraya girerler, altından ırmaklar akar, orada onlar için diledikleri her şey vardır. Allah, takvâ sahiplerini işte böyle mükâfatlandırır. Nahl / 32. Ayet اَلَّذ۪ينَ تَتَوَفّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ طَيِّب۪ينَۙ يَقُولُونَ سَلَامٌ عَلَيْكُمُۙ ادْخُلُوا الْجَنَّةَ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ Onlar ki, tertemiz bir hayat yaşarlarken melekler gelip incitmeden canlarını alırlar; bir taraftan da kendilerini “Selam olsun size! Yaptığınız güzel amellere karşılık girin cennete!” diye müjdelerler. Kehf / 31. Ayet اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ ف۪يهَا مِنْ اَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَيَلْبَسُونَ ثِيَابًا خُضْرًا مِنْ سُنْدُسٍ وَاِسْتَبْرَقٍ مُتَّكِـ۪ٔينَ ف۪يهَا عَلَى الْاَرَٓائِكِۜ نِعْمَ الثَّوَابُۜ وَحَسُنَتْ مُرْتَفَقًا۟ İşte onlar için altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada altın bileziklerle süslenirler, ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler giyerler, tahtlar üzerine yaslanarak otururlar. Bu nimetler ne güzel mükâfat; o cennet ne güzel bir barınaktır! Meryem / 63. Ayet تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّت۪ي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَنْ كَانَ تَقِيًّا Kullarımız içinde bize karşı kalpleri saygıyla dopdolu olan, günahlardan kaçınan ve tertemiz kalabilenlere vereceğimiz cennet işte budur! Meryem / 64. Ayet وَمَا نَتَنَزَّلُ اِلَّا بِاَمْرِ رَبِّكَۚ لَهُ مَا بَيْنَ اَيْد۪ينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذٰلِكَۚ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّاۚ Cebrâil dedi ki “Biz melekler, ancak Rabbinin emriyle ineriz. Çünkü geleceğimiz, geçmişimiz ve bu ikisi arasındaki her şeyin bilgisi ve tedbiri On’a aittir. Senin Rabbin asla unutkan değildir.” Meryem / 65. Ayet رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِه۪ۜ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا۟ “O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Öyleyse yalnız O’na kulluk et; O’na olan kulluğunda sabır ve sebât göster! Hiç O’na denk ve adaş olacak başka birini biliyor musun? Hayır, yoktur!” Enbiyâ / 101. Ayet اِنَّ الَّذ۪ينَ سَبَقَتْ لَهُمْ مِنَّا الْحُسْنٰٓىۙ اُو۬لٰٓئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَۙ Buna karşılık kendilerine tarafımızdan ebedî mutluluk takdir edilmiş olanlara gelince, onlar cehennemden uzak tutulacaklardır. Enbiyâ / 102. Ayet لَا يَسْمَعُونَ حَس۪يسَهَاۚ وَهُمْ ف۪ي مَا اشْتَهَتْ اَنْفُسُهُمْ خَالِدُونَۚ Onlar cehennemin hışırtısını bile duymayacak; cennette canlarının çektiği nimetler içinde ebedî kalacaklardır. Enbiyâ / 103. Ayet لَا يَحْزُنُهُمُ الْفَزَعُ الْاَكْبَرُ وَتَتَلَقّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُۜ هٰذَا يَوْمُكُمُ الَّذ۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ Kıyâmetin yol açtığı en büyük korku dahi onları üzmeyecek ve melekler kendilerini “Size vadedilen o mutlu gün işte bu gündür” diyerek karşılayacak. Hac / 14. Ayet اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ اِنَّ اللّٰهَ يَفْعَلُ مَا يُر۪يدُ Şüphesiz Allah, iman edip sâlih ameller işleyenleri altlarından ırmaklar akan cennetlere yerleştirecektir. Allah, elbette dilediğini yapar. Hac / 23. Ayet اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ ف۪يهَا مِنْ اَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤً۬اۜ وَلِبَاسُهُمْ ف۪يهَا حَر۪يرٌ Buna karşılık Allah, iman edip sâlih ameller işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere yerleştirecektir. Orada onlar altından bilezikler ve incilerle süsleneceklerdir. Onların cennetteki elbiseleri de ipekten olacaktır. Hac / 24. Ayet وَهُدُٓوا اِلَى الطَّيِّبِ مِنَ الْقَوْلِۗ وَهُدُٓوا اِلٰى صِرَاطِ الْحَم۪يدِ Çünkü onlara dünyada sözün en güzeli olan kelime-i tevhîdi söylemek nasip edilmiştir, hem de onlar her türlü hamde lâyık olan Allah’ın yoluna iletilmişlerdir. Mü'minûn / 8. Ayet وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙ O mü’minler, kendilerine tevdî edilen her türlü emâneti korur ve verdikleri sözleri tastamam yerine getirirler. Mü'minûn / 9. Ayet وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۢ Onlar namazlarını vaktinde, bütün şartları ve rükünleriyle birlikte kılar, hiç geçirmezler. Mü'minûn / 10. Ayet اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَۙ İşte onlar vâris olacakların tâ kendileridir. Mü'minûn / 11. Ayet اَلَّذ۪ينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ Evet onlar, muhteşem nimetlerle bezenmiş Firdevs cennetlerine vâris olacak ve ebediyen orada yaşayacaklardır. Furkan / 15. Ayet قُلْ اَذٰلِكَ خَيْرٌ اَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّت۪ي وُعِدَ الْمُتَّقُونَۜ كَانَتْ لَهُمْ جَزَٓاءً وَمَص۪يرًا Rasûlüm! De ki “Böyle bir sonuç mu daha hayırlı, yoksa kalpleri Allah’a saygıyla dopdolu olup O’na karşı gelmekten sakınanlara vadedilen ebedî cennet mi? O cennet onlar için bir mükâfat ve nihâî bir varış yeri olacaktır. Furkan / 16. Ayet لَهُمْ ف۪يهَا مَا يَشَٓاؤُ۫نَ خَالِد۪ينَۜ كَانَ عَلٰى رَبِّكَ وَعْدًا مَسْؤُ۫لًا Orada arzu ettikleri her şey vardır ve onlar orada ebedî kalacaklardır. Bu, Rabbinin yerine getirmeyi üstlendiği ve gerçekten istenmeye değer bir vadidir. Furkan / 24. Ayet اَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُسْتَقَرًّا وَاَحْسَنُ مَق۪يلًا Cennetin yârân ve yoldaşları ise o gün kalınacak yerlerin en iyisinde, dinlenme yerlerinin en güzelinde olacaklardır. Ankebût / 58. Ayet وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُمْ مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفًا تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ نِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَۗ İman edip sâlih ameller işleyenleri, cennette altlarından ırmaklar akan yüksek köşklere yerleştireceğiz ve orada ebedî olarak kalacaklardır. Hayatlarını böyle sâlih ameller işleyerek geçirenlerin mükâfatı ne güzeldir! Rûm / 15. Ayet فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَهُمْ ف۪ي رَوْضَةٍ يُحْبَرُونَ Ayrılacaklar da, iman edip sâlih ameller işleyenler, işte o bahtiyâr insanlar, cennetin has bahçelerinde mutluluk içinde ağırlanacaklar. Lokman / 8. Ayet اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتُ النَّع۪يمِۙ man edip sâlih ameller yapanlara ise, nimetlerle dolu cennetler vardır. Lokman / 9. Ayet خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَعْدَ اللّٰهِ حَقًّاۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ Orada ebedî olarak kalacaklardır. Bu, Allah’ın verdiği gerçek sözdür. O, kudreti dâimâ üstün gelen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır. Yâsin / 55. Ayet اِنَّ اَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ ف۪ي شُغُلٍ فَاكِهُونَۚ Cennet ehli o gün tatlı, mutluluk dolu meşguliyetler içinde cennet nimetlerinden yiyip içerler. Yâsin / 56. Ayet هُمْ وَاَزْوَاجُهُمْ ف۪ي ظِلَالٍ عَلَى الْاَرَٓائِكِ مُتَّكِؤُ۫نَ Kendileri ve eşleri, gölgeler altında, koltuklara kurulup yaslanırlar. Yâsin / 57. Ayet لَهُمْ ف۪يهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُمْ مَا يَدَّعُونَۚ Orada onlar için çeşit çeşit meyveler ve canlarının çektiği her şey vardır. Yâsin / 58. Ayet سَلَامٌ قَوْلًا مِنْ رَبٍّ رَح۪يمٍ Bir de, merhameti pek bol olan bir Rabden onlara hitâben “Selâm!” sözü vardır. Sâffât / 40. Ayet اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ Ancak Allah’ın ihlâsa erdirdiği kullar başka! Sâffât / 41. Ayet اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَعْلُومٌۙ Onlar için özel hazırlanmış nimetler vardır Sâffât / 42. Ayet فَوَاكِهُۚ وَهُمْ مُكْرَمُونَۙ Türlü türlü meyveler… Onlar çok değerli misafirler olarak ağırlanır, sürekli ikrâm görürler; Sâffât / 44. Ayet عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِل۪ينَ Çeşitli mücevherlerle işlenmiş koltuklar üzerinde otururlar. Sâffât / 45. Ayet يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ Çevrelerinde, çağıldayan tertemiz bir kaynaktan doldurulmuş kadehler dolaştırılır. Sâffât / 46. Ayet بَيْضَٓاءَ لَذَّةٍ لِلشَّارِب۪ينَۚ Duru mu duru; içenlere pek hoş gelir, lezzet verir. Sâffât / 47. Ayet لَا ف۪يهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنْزَفُونَ İçinde zararlı ve sersemletici hiçbir şey bulunmaz; ondan içmekle sarhoş da olunmaz. Sâffât / 48. Ayet وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ ع۪ينٌۙ Yanlarında da gözlerini sadece kocalarına çevirmiş, yumuşak bakışlı, ceylan gözlü eşler vardır. Sâffât / 49. Ayet كَاَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَكْنُونٌ Sanki onlar, gün yüzü görmemiş, toz topraktan korunmuş beyaz ve pürüzsüz deve kuşu yumurtaları gibidir. Sâffât / 50. Ayet فَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ Cennet ehli, bu halde otururken birbirlerine yönelir, candan bir sohbete dalarlar. Sâffât / 51. Ayet قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ اِنّ۪ي كَانَ ل۪ي قَر۪ينٌۙ İçlerinden biri şöyle anlatır “Sahi, benim çok yakın bir arkadaşım vardı.” Sâffât / 52. Ayet يَقُولُ اَئِنَّكَ لَمِنَ الْمُصَدِّق۪ينَ “Yanıma gelir, iğneli iğneli Sen de mi» derdi, yeniden dirileceğimize inanıyorsun?»” Sâffât / 53. Ayet ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا ءَاِنَّا لَمَد۪ينُونَ “Biz ölüp de toprak ve çürümüş kemik yığınına dönüştükten sonra, yani biz o halde iken mi diriltilip hesaba çekileceğiz?» diyerek âhireti inkâr ederdi.” Sâffât / 54. Ayet قَالَ هَلْ اَنْتُمْ مُطَّلِعُونَ Sonra “O zâlimin şimdi ne halde olduğunu görmek ister misiniz?” der. Sâffât / 55. Ayet فَاطَّلَعَ فَرَاٰهُ ف۪ي سَوَٓاءِ الْجَح۪يمِ Derken bakar da, onu kızgın alevli cehennemin tam ortasında görür. Sâffât / 56. Ayet قَالَ تَاللّٰهِ اِنْ كِدْتَ لَتُرْد۪ينِۙ Ona şöyle seslenir “Allah’a yemin olsun ki, neredeyse beni de içine düştüğün o helâke sürükleyecektin.” Sâffât / 57. Ayet وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبّ۪ي لَكُنْتُ مِنَ الْمُحْضَر۪ينَ “Eğer Rabbimin lutf u inâyeti yetişmeseydi, şimdi ben de elbette eli kolu bağlanıp cehenneme atılanlardan olacaktım.” Sâffât / 58. Ayet اَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّت۪ينَۙ Sonra cennetteki arkadaşlarına dönerek şöyle devam eder “Artık bir daha ölmeyeceğiz, değil mi?” Sâffât / 59. Ayet اِلَّا مَوْتَتَنَا الْاُو۫لٰى وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَ “Dünyadan ayrılırken tattığımız o ilk ölümümüzden başka? Azaba da uğratılmayacağız, değil mi?” Sâffât / 60. Ayet اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ “Şüphesiz en büyük başarı ve kurtuluş işte budur!” Sâffât / 61. Ayet لِمِثْلِ هٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ “Çalışacak olanlar, işte böyle bir başarıya ulaşmak için çalışsınlar!” Sâd / 49. Ayet هٰذَا ذِكْرٌۜ وَاِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ لَحُسْنَ مَاٰبٍۙ Bunlar bir öğüttür, hatırlatmadır. Kalpleri Allah saygısıyla dopdolu olup O’na karşı gelmekten sakınanları gerçekten güzel bir âkibet, çok hoş bir dönüş yeri beklemektedir Sâd / 50. Ayet جَنَّاتِ عَدْنٍ مُفَتَّحَةً لَهُمُ الْاَبْوَابُۚ Kapıları kendilerine ardına kadar açılmış sonsuz nimet ve ebedî mutluluk diyarı olan Adn cennetleri. Sâd / 51. Ayet مُتَّكِـ۪ٔينَ ف۪يهَا يَدْعُونَ ف۪يهَا بِفَاكِهَةٍ كَث۪يرَةٍ وَشَرَابٍ Orada koltuklar üzerine yaslanıp otururlar, canlarının çektiği her çeşit meyve ve içecekten isterler. Sâd / 52. Ayet وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ اَتْرَابٌ Yanlarında da bakışlarını sadece kocalarına dikmiş aynı yaşta dilberler vardır. Sâd / 53. Ayet هٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِيَوْمِ الْحِسَابِ İşte hesap gününde size verileceği müjdelenen nimetler bunlardır. Sâd / 54. Ayet اِنَّ هٰذَا لَرِزْقُنَا مَا لَهُ مِنْ نَفَادٍۚ Bunlar, sizin için hazırladığımız nimetlerdir ki, sonsuza kadar bitmek tükenmek bilmez! Sâd / 55. Ayet هٰذَاۜ وَاِنَّ لِلطَّاغ۪ينَ لَشَرَّ مَاٰبٍۙ Evet, bunlar takvâ sahipleri içindir. İsyânkâr azgınlara gelince, onları çok kötü bir dönüş yeri beklemektedir Sâd / 39. Ayet هٰذَا عَطَٓاؤُ۬نَا فَامْنُنْ اَوْ اَمْسِكْ بِغَيْرِ حِسَابٍ Şöyle buyurduk “Bu nimetler, sana bizim armağanımızdır. İstersen sen de bundan başkalarına verebilirsin, istersen elinde tutarsın; her iki durumda da sana hesap sorulmayacak!” Sâd / 73. Ayet فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ Bütün melekler hep birlikte secde ettiler. Sâd / 74. Ayet اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اِسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ Yalnız İblîs secde etmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu. Fussilet / 30. Ayet اِنَّ الَّذ۪ينَ قَالُوا رَبُّنَا اللّٰهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّت۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ “Rabbimiz Allah’tır!” diye ikrarda bulunup, sonra da özde ve sözde dosdoğru olarak inanç, amel ve ahlâkta sapmadan doğru yolu tâkip edenlerin üzerine melekler iner ve şöyle derler “Korkmayın ve üzülmeyin! Size vadolunan cennetle sevinin!” Fussilet / 31. Ayet نَحْنُ اَوْلِيَٓاؤُ۬كُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۚ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَشْتَه۪ٓي اَنْفُسُكُمْ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَدَّعُونَۜ “Biz dünya hayatında da, âhirette de size dostuz. Cennet­te canınızın çektiği her şey vardır; orada istediğiniz her şey sizindir.” Fussilet / 32. Ayet نُزُلًا مِنْ غَفُورٍ رَح۪يمٍ۟ “Çok bağışlayıcı, sonsuz merhamet sahibi Allah’tan bir ikram olarak!” Zuhruf / 69. Ayet اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِم۪ينَۚ O kullarım ki, dünyada iken bizim âyetlerimize inanmış ve bütün varlıklarıyla bize teslim olmuşlardı. Zuhruf / 70. Ayet اُدْخُلُوا الْجَنَّةَ اَنْتُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ “Haydi siz ve eşleriniz muhteşem bir şekilde karşılanıp ağırlanmak üzere, sevinç ve saâdet içinde girin cennete!” Zuhruf / 71. Ayet يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِصِحَافٍ مِنْ ذَهَبٍ وَاَكْوَابٍۚ وَف۪يهَا مَا تَشْتَه۪يهِ الْاَنْفُسُ وَتَلَذُّ الْاَعْيُنُۚ وَاَنْتُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَۚ Etraflarında altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canların çektiği ve gözlerin hoşlandığı her şey vardır “Artık siz orada ebediyen kalacaksınız!” Zuhruf / 72. Ayet وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّت۪ٓي اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ “Yaptığınız güzel ameller sâyesinde vâris kılındığınız cennet işte burasıdır.” Zuhruf / 73. Ayet لَكُمْ ف۪يهَا فَاكِهَةٌ كَث۪يرَةٌ مِنْهَا تَأْكُلُونَ “Burada sizin için bol bol meyveler, yiyecekler vardır; onlardan âfiyetle yersiniz.” Duhân / 51. Ayet اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي مَقَامٍ اَم۪ينٍۙ Beri tarafta, gönülleri Allah saygısıyla dopdolu olup O’na karşı gelmekten sakınanlar, her türlü azaptan güvenli bir yerdedir. Duhân / 53. Ayet يَلْبَسُونَ مِنْ سُنْدُسٍ وَاِسْتَبْرَقٍ مُتَقَابِل۪ينَۚ İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyinir, karşılıklı otururlar. Duhân / 54. Ayet كَذٰلِكَ۠ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ ع۪ينٍۜ İşte onları böyle mükâfatlandırır, kendilerini güzel gözlü hûrilerle evlendiririz. Duhân / 55. Ayet يَدْعُونَ ف۪يهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ اٰمِن۪ينَۙ Orada güven içinde canlarının çektiği her türlü meyveden isterler. Duhân / 56. Ayet لَا يَذُوقُونَ ف۪يهَا الْمَوْتَ اِلَّا الْمَوْتَةَ الْاُو۫لٰىۚ وَوَقٰيهُمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِۙ Dünyadaki ilk ölüm dışında artık orada bir daha ölüm tatmazlar. Allah onları kızgın alevli cehennem azabından da koruyacaktır. Duhân / 57. Ayet فَضْلًا مِنْ رَبِّكَۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ Bütün bunlar Rabbinin lutf u keremiyle gerçekleşecektir. En büyük başarı ve mutluluk işte budur! Muhammed / 14. Ayet اَفَمَنْ كَانَ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّه۪ كَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُٓوءُ عَمَلِه۪ وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ Rabbinden gelen apaçık bir delile dayanarak hareket eden kimse, hiç kötü işleri kendisine süslü gösterilen ve nefsânî arzularının peşine düşmüş kimse gibi olur mu? Muhammed / 15. Ayet مَثَلُ الْجَنَّةِ الَّت۪ي وُعِدَ الْمُتَّقُونَۜ ف۪يهَٓا اَنْهَارٌ مِنْ مَٓاءٍ غَيْرِ اٰسِنٍۚ وَاَنْهَارٌ مِنْ لَبَنٍ لَمْ يَتَغَيَّرْ طَعْمُهُۚ وَاَنْهَارٌ مِنْ خَمْرٍ لَذَّةٍ لِلشَّارِب۪ينَۚ وَاَنْهَارٌ مِنْ عَسَلٍ مُصَفًّىۜ وَلَهُمْ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ وَمَغْفِرَةٌ مِنْ رَبِّهِمْۜ كَمَنْ هُوَ خَالِدٌ فِي النَّارِ وَسُقُوا مَٓاءً حَم۪يمًا فَقَطَّعَ اَمْعَٓاءَهُمْ Gönülleri Allah’a saygıyla dopdolu olup O’na karşı gelmekten sakınanlara vadedilen cennetin durumu şöyledir Orada hiç bozulmayan tertemiz su ırmakları, tadı bozulmayan taptaze süt ırmakları, içenlere lezzet veren ve dünyadakiler gibi sarhoş etmeyen şarap ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır. Onlar için orada ayrıca canlarının çektiği her çeşit meyve ve Rablerinden bir bağışlanma vardır. Böyle nimetler içinde yaşayanlarla; cehennemde sürekli kalacak olan ve kaynar su içirilip de bağırsakları parçalanan kimseler hiç bir olur mu? Muhammed / 16. Ayet وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُ اِلَيْكَۚ حَتّٰٓى اِذَا خَرَجُوا مِنْ عِنْدِكَ قَالُوا لِلَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ مَاذَا قَالَ اٰنِفًا۠ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ طَبَعَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ Onlardan seni dinler gibi görünenler vardır. Fakat senin hu­zurundan ayrıldıkları zaman, gerçekten seni dinleyip bilgi sahibi olanlara alaycı bir tavırla “Demin o ne söylemişti bakalım?” derler. Onlar, kalplerini Allah’ın mühürlediği ve nefsânî arzularının peşine düşmüş kimselerdir. Kaf / 31. Ayet وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَ غَيْرَ بَع۪يدٍ O gün cennet de, gönülleri Allah’a saygıyla dopdolu olup O’na karşı gelmekten sakınanlara iyice yakınlaştırılacak; kolayca girebilsinler diye onlardan uzak tutulmayacaktır. Kaf / 32. Ayet هٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ اَوَّابٍ حَف۪يظٍۚ Onlara şöyle denilecek “İşte size dünyada vadolunan cennet budur! Bütün gönlüyle Allah’a yönelen, O’na karşı kulluk vazîfelerini dikkatle yerine getiren her kul için hazırlanmış bir cennet!” Kaf / 33. Ayet مَنْ خَشِيَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِ وَجَٓاءَ بِقَلْبٍ مُن۪يبٍ “Görmediği halde Rahmân’a karşı derin bir saygı besleyip içi ürpertiyle dolan ve sürekli Allah’a yönelmiş, O’na boyun eğmiş bir kalple gelen her kul için.” Kaf / 34. Ayet اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ “Şimdi girin oraya selâmetle ve her türlü kötülükten emniyet içinde. Artık bu gün, sonsuz hayatın başladığı gündür!” Kaf / 35. Ayet لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ ف۪يهَا وَلَدَيْنَا مَز۪يدٌ Orada onların istedikleri her şey var; üstelik katımızdan daha fazlası da var. Tûr / 17. Ayet اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَنَع۪يمٍۙ Gönülleri Allah’a karşı saygıyla dopdolu olup O’na itaatsizlikten sakınan ve O’nun emirlerini büyük bir itinâ ile yerine getirmeye çalışanlar, cennetlerde ve nimet içindedirler. Tûr / 28. Ayet اِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلُ نَدْعُوهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّح۪يمُ۟ “Çünkü biz daha önce yalnız O’na kulluk eder, yalnız O’na yalvarırdık. Gerçekten O, evet O, lutf u ihsânı bol olandır, sonsuz merhamet sahibidir.” Kamer / 54. Ayet اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَنَهَرٍۙ Allah’a gönülden saygı besleyen, O’na karşı gelmekten sakınıp emirlerine titizlikle uyanlar ise cennet bahçelerinde ve ırmak kenarlarındadırlar. Kamer / 55. Ayet ف۪ي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِنْدَ مَل۪يكٍ مُقْتَدِرٍ Gücü her şeye yeten ve hükmü her şeye geçen Hükümdar’ın huzurunda, hoşnut olacakları çok şerefli bir hak ve dürüstlük meclisindedirler. Rahmân / 46. Ayet وَلِمَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّه۪ جَنَّتَانِۚ Rabbinin huzuruna çıkıp hesap vermekten korkan kimseye iki cennet vardır. Rahmân / 78. Ayet تَبَارَكَ اسْمُ رَبِّكَ ذِي الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ Sonsuz büyüklük ve ikram sahibi Rabbinin ismi ne yücedir! Vâkıa / 1. Ayet اِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ O kaçınılmaz ve önlenemez kıyâmet koptuğu zaman; İnsan / 5. Ayet اِنَّ الْاَبْرَارَ يَشْرَبُونَ مِنْ كَأْسٍ كَانَ مِزَاجُهَا كَافُورًاۚ İyilik, ihlas ve fazilet sahibi insanlar, karışımı kâfûr olan cennet içeceği dolu bir kadehten içerler. İnsan / 22. Ayet اِنَّ هٰذَا كَانَ لَكُمْ جَزَٓاءً وَكَانَ سَعْيُكُمْ مَشْكُورًا۟ Onlara şöyle denir “Bütün bunlar, sizin için hazırlanmış bir mükâfattır. Dünyadaki amel ve gayretleriniz böylece kabule şâyan olmuştur.” Nebe' / 31. Ayet اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ مَفَازًاۙ Gönülleri Allah’a saygıyla dopdolu olup O’na karşı gelmekten sakınanlar için büyük bir kurtuluş vardır. Nebe' / 33. Ayet وَكَوَاعِبَ اَتْرَابًاۙ Göğüsleri tomurcuklanmış aynı yaşta dilberler, Nebe' / 35. Ayet لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْوًا وَلَا كِذَّابًاۚ Orada ne boş bir söz işitirler, ne de bir yalan. Nebe' / 36. Ayet جَزَٓاءً مِنْ رَبِّكَ عَطَٓاءً حِسَابًاۙ Bütün bunlar Rabbinden, yaptıklarına yeterli bir karşılık, çok iyi hesaplanmış bir mükâfattır. Nebe' / 37. Ayet رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۙ الرَّحْمٰنِ لَا يَمْلِكُونَ مِنْهُ خِطَابًاۙ O, göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. O Rahmân’dır. Kimse O’nun huzûrunda söz söylemeye güç yetiremez. Nebe' / 38. Ayet يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلٰٓئِكَةُ صَفًّاۜ لَا يَتَكَلَّمُونَ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَقَالَ صَوَابًا O gün Rûh ve melekler saf saf dizilir. Rahmân’ın izin verdiklerinden başkası konuşamaz. Konuşan da ancak doğru ve uygun olanı söyler. Mutaffifin / 23. Ayet عَلَى الْاَرَٓائِكِ يَنْظُرُونَۙ Koltuklar üzerine oturmuş, sevinçle etrafı seyrederler. Mutaffifin / 36. Ayet هَلْ ثُوِّبَ الْكُفَّارُ مَا كَانُوا يَفْعَلُونَ Nasıl, buldu mu o kâfirler yaptıklarının tam karşılığını? Bürûc / 11. Ayet اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْكَب۪يرُۜ Buna karşılık, iman edip sâlih ameller yapanlara ise içinden ırmaklar akan cennetler vardır. En büyük başarı ve kurtuluş işte budur. Gâşiye / 2. Ayet وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ خَاشِعَةٌۙ Yüzler vardır o gün korku ve zillet içinde eğilmiştir. Gâşiye / 8. Ayet وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاعِمَةٌۙ Yüzler de vardır o gün nimetler içinde mutludur. Âl-i İmrân / 15. Ayet قُلْ اَؤُ۬نَبِّئُكُمْ بِخَيْرٍ مِنْ ذٰلِكُمْۜ لِلَّذ۪ينَ اتَّقَوْا عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا وَاَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِالْعِبَادِۚ Onlara şöyle söyle “Size bunlardan daha güzelini haber vereyim mi? Takvâ sahiplerine Rableri katında altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve hepsinden öte Allah’ın rızâsı vardır. Allah, kullarını hakkiyle görmektedir. Âl-i İmrân / 107. Ayet وَاَمَّا الَّذ۪ينَ ابْيَضَّتْ وُجُوهُهُمْ فَف۪ي رَحْمَةِ اللّٰهِۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ Yüzleri pırıl pırıl olanlara gelince, onlar hep Allah’ın rahmetinin tecelli ettiği cennette olacak ve orada ebedî kalacaklardır. Âl-i İmrân / 136. Ayet اُو۬لٰٓئِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ مَغْفِرَةٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَجَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَنِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَۜ Onların mükâfatı, Rableri tarafından bağışlanma ve içinde ırmaklar akan cennetlerdir. Onlar orada sonsuzca kalacaklardır. Böyle bildikleriyle gerektiği şekilde amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir! Âl-i İmrân / 198. Ayet لٰكِنِ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا نُزُلًا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ خَيْرٌ لِلْاَبْرَارِ Fakat Rablerine karşı gelmekten sakınanlar için, Allah tarafından bir ikram olmak üzere, altlarından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennetler vardır. İtaat ehli sâlih kullar için Allah katındaki nimetler daha hayırlıdır. Nisâ / 57. Ayet وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ لَهُمْ ف۪يهَٓا اَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌۘ وَنُدْخِلُهُمْ ظِلًّا ظَل۪يلًا Buna karşılık, iman edip sâlih amel işleyenleri, içinde ebediyen kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere yerleştireceğiz. Onlar için orada tertemiz eşler de vardır. Biz onları, serin ve hoş gölgeler altına alacak, sürekli taze ve hiç kesilmeyen nimetler içinde yaşatacağız. Nisâ / 122. Ayet وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ وَعْدَ اللّٰهِ حَقًّاۜ وَمَنْ اَصْدَقُ مِنَ اللّٰهِ ق۪يلًا İman edip sâlih ameller işleyenleri, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere yerleştireceğiz. Bu, Allah’ın gerçek vadidir. Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir? Mâide / 65. Ayet وَلَوْ اَنَّ اَهْلَ الْكِتَابِ اٰمَنُوا وَاتَّقَوْا لَكَفَّرْنَا عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَاَدْخَلْنَاهُمْ جَنَّاتِ النَّع۪يمِ Eğer Ehl-i kitap iman edip Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, biz elbette onların günahlarını örter ve kendilerini nimetlerle dolu cennetlere yerleştirirdik. Mâide / 119. Ayet قَالَ اللّٰهُ هٰذَا يَوْمُ يَنْفَعُ الصَّادِق۪ينَ صِدْقُهُمْۜ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ Allah şöyle buyuracak “Bu gün, iman ve yaşayışlarında doğruluktan ayrılmayanlara doğruluklarının fayda vereceği bir gündür. Onlar için altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır. Allah onlardan râzı olmuştur, onlar da Allah’tan râzı olmuşlardır. En büyük başarı ve kurtuluş işte budur!” Tevbe / 21. Ayet يُبَشِّرُهُمْ رَبُّهُمْ بِرَحْمَةٍ مِنْهُ وَرِضْوَانٍ وَجَنَّاتٍ لَهُمْ ف۪يهَا نَع۪يمٌ مُق۪يمٌۙ Rableri onları kendi tarafından bir rahmetle, rızâsıyla ve içinde onlar için hazırlanmış çok kıymetli, ebedî nimetler bulunan cennetlerle müjdeler. Tevbe / 22. Ayet خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ اِنَّ اللّٰهَ عِنْدَهُٓ اَجْرٌ عَظ۪يمٌ Onlar, o cennetlerde ebediyen kalacaklardır. Hiç şüphesiz en büyük mükâfat Allah yanındadır. Tevbe / 89. Ayet اَعَدَّ اللّٰهُ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ۟ Allah, onlar için altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. En büyük kurtuluş ve başarı işte budur. Tevbe / 100. Ayet وَالسَّابِقُونَ الْاَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِر۪ينَ وَالْاَنْصَارِ وَالَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُمْ بِاِحْسَانٍۙ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ وَاَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي تَحْتَهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ İslâm’ı kabul ve ona hizmette öne geçen muhâcir ve ensârın ilkleri ile bunların yoluna en güzel bir şekilde uyanlar var ya, Allah onlardan râzı olmuş, onlar da Allah’tan râzı olmuşlardır. Allah onlar için her tarafında ırmaklar çağlayan, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte en büyük başarı ve kurtuluş budur. Hûd / 23. Ayet اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَاَخْبَتُٓوا اِلٰى رَبِّهِمْۙ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ İman edip sâlih amel işleyenler ve derin bir tevâzu ve huşûyla Rablerine gönülden boyun eğenlere gelince, onlar cennetin yârânı ve yoldaşlarıdırlar. Hem orada ebedî kalacaklardır. Hûd / 108. Ayet وَاَمَّا الَّذ۪ينَ سُعِدُوا فَفِي الْجَنَّةِ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا مَا دَامَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اِلَّا مَا شَٓاءَ رَبُّكَۜ عَطَٓاءً غَيْرَ مَجْذُوذٍ Bahtiyâr olanlar ise cennettedirler. Âhiret âlemindeki gökler ve yer ayakta durdukça onlar da orada ebediyen kalacaklardır. Ancak Rabbinin dilemesi hâriç. Bu mükâfat, ardı arkası kesilmeyip devam edecek ilâhî bir lutuftur. Ra'd / 29. Ayet اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ طُوبٰى لَهُمْ وَحُسْنُ مَاٰبٍ O iman edip sâlih amel işleyenler var ya; işte dünyada huzurlu bir hayat, âhirette de varılacak yerlerin en güzeli olan cennet onları beklemektedir. Ra'd / 35. Ayet مَثَلُ الْجَنَّةِ الَّت۪ي وُعِدَ الْمُتَّقُونَۜ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ اُكُلُهَا دَٓائِمٌ وَظِلُّهَاۜ تِلْكَ عُقْبَى الَّذ۪ينَ اتَّقَوْاۗ وَعُقْبَى الْكَافِر۪ينَ النَّارُ Allah’a karşı gelmekten sakınan ve saygı dolu bir gönülle O’nun istediği gibi kulluk yapanlara vadedilen cennetin misâli şöyledir Ağaçlarının arasından ve köşklerinin altından ırmaklar akar, yiyecekleri de, gölgesi de devamlıdır. İşte Rabbinden korkup günahlardan sakınanların mutlu sonu budur. Kâfirlerin âkıbeti ise ateştir. İbrahim / 23. Ayet وَاُدْخِلَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْۜ تَحِيَّتُهُمْ ف۪يهَا سَلَامٌ İman edip sâlih ameller yapanlar, altlarından ırmaklar akan cennetlere konulur ve orada Rablerinin izniyle sonsuza dek kalırlar. Birbirlerine olan iyi dilek ve temennilerini ise “Selâm size!” diye ifade ederler. Kehf / 107. Ayet اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَانَتْ لَهُمْ جَنَّاتُ الْفِرْدَوْسِ نُزُلًاۙ İman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, onların konaklama yerleri Firdevs cennetleridir. Kehf / 108. Ayet خَالِد۪ينَ ف۪يهَا لَا يَبْغُونَ عَنْهَا حِوَلًا Onlar orada ebedî olarak kalacaklar; usanç duyup da oradan bir an olsun ayrılmak istemeyeceklerdir. Meryem / 60. Ayet اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْـًٔاۙ Ancak günahlarından vazgeçip Allah’a yönelen, iman eden ve sâlih amel işleyenler, işte bunlar, cennete girecek ve hiçbir haksızlığa uğramayacaklardır. Meryem / 61. Ayet جَنَّاتِ عَدْنٍۨ الَّت۪ي وَعَدَ الرَّحْمٰنُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِۜ اِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِيًّا Orası Adn cennetleridir ki, Rahmân o cennetleri kullarına, o kullar onları görmeden ve akıl ve idraklerinin ötesinde olarak vadetmiştir. Hiç şüphesiz Allah’ın vadi gerçekleşecektir. Meryem / 62. Ayet لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْوًا اِلَّا سَلَامًاۜ وَلَهُمْ رِزْقُهُمْ ف۪يهَا بُكْرَةً وَعَشِيًّا Onlar orada boş ve anlamsız sözler işitmeyecek, sadece selâmet, emniyet ve huzur sözleri duyacaklardır. Orada sabah akşam kendilerine sunulacak ziyafetler de hazırdır. Tâ-Hâ / 76. Ayet جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ جَزٰٓؤُ۬ا مَنْ تَزَكّٰى۟ Onlar, altlarından ırmaklar akan Adn cennetlerinde ebedî kalacaklardır. Her türlü yanlış inançtan ve günahlardan arınanların mükâfatı işte budur! Tâ-Hâ / 117. Ayet فَقُلْنَا يَٓا اٰدَمُ اِنَّ هٰذَا عَدُوٌّ لَكَ وَلِزَوْجِكَ فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقٰى Bunun üzerine şöyle buyurduk “Ey Âdem! Şüphesiz bu İblîs, senin ve eşin için çok tehlikeli bir düşmandır. Dikkat edin de, sizi cennetten çıkarmasın! Yoksa ihtiyaçlar içinde koşturur durur, sıkıntı çeker, perişan olursun.” Tâ-Hâ / 121. Ayet فَاَكَلَا مِنْهَا فَبَدَتْ لَهُمَا سَوْاٰتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِنْ وَرَقِ الْجَنَّةِۘ وَعَصٰٓى اٰدَمُ رَبَّهُ فَغَوٰىۖ Böylece Âdem ve Havva o yasak ağaçtan yediler. Bunun üzerine ayıp yerleri kendilerine açılıp belli oluverdi de oraları hemen cennet yapraklarıyla örtmeye çalıştılar. Böylece Âdem, Rabbinin emrine karşı geldi ve şaşırıp kaldı. Furkan / 10. Ayet تَبَارَكَ الَّذ۪ٓي اِنْ شَٓاءَ جَعَلَ لَكَ خَيْرًا مِنْ ذٰلِكَ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ وَيَجْعَلْ لَكَ قُصُورًا O şânı öyle yüce, öyle feyiz ve bereket kaynağı bir Allah’tır ki, eğer dilese, senin için bundan daha hayırlısını verir, sana altlarından ırmaklar akan cennetler lutfeder ve senin için köşkler, saraylar yapar. Furkan / 75. Ayet اُو۬لٰٓئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ ف۪يهَا تَحِيَّةً وَسَلَامًاۙ İşte bunlar, hak yolda sabır ve sebât göstermelerine karşılık cennetin yüksek makam ve köşkleriyle mükâfatlandırılacak, oraya selâm ve hürmetle buyur edileceklerdir. Furkan / 76. Ayet خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ حَسُنَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا Hem de orada ebedî kalacaklardır. Orası ne güzel bir karargâh ve ne güzel bir yerleşim yeridir! Şuarâ / 90. Ayet وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَۙ O gün cennet, kalpleri Allah’a saygı ile dopdolu olup günahlardan sakınanlara yaklaştırılacak. Rûm / 44. Ayet مَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۚ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِاَنْفُسِهِمْ يَمْهَدُونَۙ Artık kim inkâr etmişse, elbette inkârı kendi zararınadır. Sâlih ameller işleyenler de kendileri için iyi bir hazırlık yapmış olmaktadırlar. Secde / 19. Ayet اَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ جَنَّاتُ الْمَأْوٰىۘ نُزُلًا بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ İman edip sâlih ameller işleyenlere, yaptıklarına karşılık bir konaklama yeri olarak Me’vâ cennetleri vardır. Fâtır / 33. Ayet جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا يُحَلَّوْنَ ف۪يهَا مِنْ اَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤً۬اۚ وَلِبَاسُهُمْ ف۪يهَا حَر۪يرٌ Onların mükâfatı, sonsuz nimet ve ebedî mutluluk yeri olan Adn cennetleridir. Onlar o cennetlere girer, orada altın bilezik ve incilerle süslenirler. Elbiseleri de ipektir. Fâtır / 34. Ayet وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ٓي اَذْهَبَ عَنَّا الْحَزَنَۜ اِنَّ رَبَّنَا لَغَفُورٌ شَكُورٌۙ Şöyle derler “Bizden her türlü üzüntüyü ve endişeyi gideren Allah’a hamdolsun. Şüphesiz Rabbimiz çok bağışlayandır, her güzel iş ve davranışın karşılığını bol bol verendir.” Fâtır / 35. Ayet اَلَّذ۪ٓي اَحَلَّنَا دَارَ الْمُقَامَةِ مِنْ فَضْلِه۪ۚ لَا يَمَسُّنَا ف۪يهَا نَصَبٌ وَلَا يَمَسُّنَا ف۪يهَا لُغُوبٌ “O Rabbimiz ki, lutf u keremiyle bizi bu ebedî kalınacak yurda yerleştirdi. Burada artık bize ne bir yorgunluk dokunacak ne de orada bize bir usanç gelecektir.” Zümer / 20. Ayet لٰكِنِ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ غُرَفٌ مِنْ فَوْقِهَا غُرَفٌ مَبْنِيَّةٌۙ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ وَعْدَ اللّٰهِۜ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ الْم۪يعَادَ Buna karşılık, Rablerine karşı gelmekten sakınanlar için ise, birbiri üstüne kat kat binâ edilmiş ve altlarından ırmaklar akan muhteşem köşkler vardır. Bu, Allah’ın verdiği sözdür. Allah verdiği sözden asla dönmez. Zümer / 73. Ayet وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ اِلَى الْجَنَّةِ زُمَرًاۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا وَفُتِحَتْ اَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِد۪ينَ Kalpleri Allah saygısıyla dopdolu olup Rablerine karşı gelmekten sakınanlar da bölük bölük cennete sevk edilecekler. Oraya geldiklerinde cennetin kapıları açılacak ve cennetin bekçileri “Selâm olsun size! Ne mutlu size! Tertemiz geldiniz! Haydi, ebediyen kalmak üzere girin cennete!” diye buyur edecekler. Zümer / 74. Ayet وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي صَدَقَنَا وَعْدَهُ وَاَوْرَثَنَا الْاَرْضَ نَتَبَوَّاُ مِنَ الْجَنَّةِ حَيْثُ نَشَٓاءُۚ فَنِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَ Onlar ise şöyle diyecekler “Bize verdiği sözü yerine getiren ve cennette istediğimiz yerde oturmak üzere bizi bu ebediyet yurduna vâris kılan Allah’a hamdolsun! Sâlih ameller işleyenlerin mükâfatı ne güzel!” diyecekler. Mü'min / 8. Ayet رَبَّنَا وَاَدْخِلْهُمْ جَنَّاتِ عَدْنٍۨ الَّت۪ي وَعَدْتَهُمْ وَمَنْ صَلَحَ مِنْ اٰبَٓائِهِمْ وَاَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْۜ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُۚ “Rabbimiz! Hem onları, hem de onların babalarından, eşlerinden ve nesillerinden sâlih olanları, kendilerine vadettiğin sonsuz nimet ve ebedî mutluluk yeri olan Adn cennetlerine yerleştir. Şüphesiz sen kudreti dâimâ üstün gelen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olansın.” Mü'min / 40. Ayet مَنْ عَمِلَ سَيِّئَةً فَلَا يُجْزٰٓى اِلَّا مِثْلَهَاۚ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ يُرْزَقُونَ ف۪يهَا بِغَيْرِ حِسَابٍ “Kim bir kötülük işlerse, orada sadece yaptığı kadarıyla cezalandırılacaktır. Erkek veya kadın kim de mü’min olarak sâlih ameller işlerse, işte onlar cennete girecekler ve orada hadsiz hesapsız nimetlere nâil olacaklardır.” Şûrâ / 22. Ayet تَرَى الظَّالِم۪ينَ مُشْفِق۪ينَ مِمَّا كَسَبُوا وَهُوَ وَاقِعٌ بِهِمْۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ف۪ي رَوْضَاتِ الْجَنَّاتِۚ لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الْكَب۪يرُ Kıyâmet günü zâlimlerin, dünyada işledikleri günahlardan ötürü korkup titrediklerini görürsün. Oysa çâre yok, korktukları azap mutlaka başlarına gelecektir. İman edip sâlih ameller işleyenler ise nimet ve güzelliklerle dolu cennet bahçelerinde olacaktır. Rableri katında onlara diledikleri her şey verilecektir. Gerçek büyük başarı ve kazanç işte budur. Zâriyât / 15. Ayet اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ Gönülleri Allah’a karşı saygıyla dopdolu olup O’na itaatsiz­likten sakınan ve güçleri ölçüsünde O’nun emirlerini yerine getirmeye çalışanlar, cennetlerde ve pınar başlarında olacaklardır. Zâriyât / 16. Ayet اٰخِذ۪ينَ مَٓا اٰتٰيهُمْ رَبُّهُمْۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذٰلِكَ مُحْسِن۪ينَۜ Rablerinin kendilerine bahşedeceği her türlü nimeti alacaklardır. Çünkü onlar daha önce iyilik eden ve yaptığı işi güzel yapan kimselerdi. Tûr / 18. Ayet فَاكِه۪ينَ بِمَٓا اٰتٰيهُمْ رَبُّهُمْۚ وَوَقٰيهُمْ رَبُّهُمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِ Rablerinin kendilerine bahşettiği nimetlerle zevk u safâ sürer­ler. Rableri onları o kızgın alevli cehennemin azabından koru­muş­tur. Tûr / 19. Ayet كُلُوا وَاشْرَبُوا هَن۪ٓيـًٔا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۙ Onlara “Dünyada yaptığınız güzel amellerin karşılığı olarak yiyin, için, âfiyet olsun!” denecek. Tûr / 20. Ayet مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلٰى سُرُرٍ مَصْفُوفَةٍۚ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ ع۪ينٍ Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanacaklar. Onları tatlı dilli, güler yüzlü, güzel gözlü tertemiz cennet hanımlarıyla evlendire­ceğiz. Tûr / 22. Ayet وَاَمْدَدْنَاهُمْ بِفَاكِهَةٍ وَلَحْمٍ مِمَّا يَشْتَهُونَ Onlara canlarının çektiği meyve ve et çeşitlerinden bol bol ikram edeceğiz. Tûr / 23. Ayet يَتَنَازَعُونَ ف۪يهَا كَأْسًا لَا لَغْوٌ ف۪يهَا وَلَا تَأْث۪يمٌ Orada içecek dolu kadehleri elden ele dolaştırırlar; fakat bunu içmek ne boş ve mânasız konuşmalara sebep olur, ne de günaha sokar. Tûr / 24. Ayet وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ غِلْمَانٌ لَهُمْ كَاَنَّهُمْ لُؤْلُؤٌ۬ مَكْنُونٌ Etraflarında hizmetlerine tahsis edilmiş, sedeflerinde saklı inciler gibi pırıl pırıl civanlar dolaşır. Tûr / 25. Ayet وَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ Birbirlerine dönüp hallerini sorar, sohbet ederler. Tûr / 26. Ayet قَالُٓوا اِنَّا كُنَّا قَبْلُ ف۪ٓي اَهْلِنَا مُشْفِق۪ينَ Şöyle derler “Doğrusu biz, geçmişte çoluk çocuğumuzun arasında, en mutlu olduğumuz anlarda bile Rabbimizin azabından çok korkardık.” Tûr / 27. Ayet فَمَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَا وَوَقٰينَا عَذَابَ السَّمُومِ “Fakat şükürler olsun ki Allah bize lutfetti de, alevleri iliklere işleyen o korkunç azaptan bizi korudu!” Necm / 15. Ayet عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَأْوٰىۜ Onun yanında da Me’vâ Cenneti vardır. Rahmân / 48. Ayet ذَوَاتَٓا اَفْنَانٍۚ Her iki cennet de türlü türlü meyveler veren sık yapraklı ağaç­larla doludur. Rahmân / 50. Ayet ف۪يهِمَا عَيْنَانِ تَجْرِيَانِۚ İkisinde de akıp giden iki pınar vardır. Rahmân / 52. Ayet ف۪يهِمَا مِنْ كُلِّ فَاكِهَةٍ زَوْجَانِۚ İkisinde de her çeşit meyveden çifter çifter vardır. Rahmân / 54. Ayet مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلٰى فُرُشٍ بَطَٓائِنُهَا مِنْ اِسْتَبْرَقٍۜ وَجَنَا الْجَنَّتَيْنِ دَانٍۚ Cennetlikler, orada astarları kalın atlastan dokunmuş dö­şekler üzerine kurulurlar. Her iki cennetin olgunlaşmış meyveleri de ellerinin altında, hemen erişilip toplanıverecek yakınlıktadır. Rahmân / 56. Ayet ف۪يهِنَّ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِۙ لَمْ يَطْمِثْهُنَّ اِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَٓانٌّۚ O cennetlerde bakışlarını sadece eşlerine çevirmiş öyle tatlı bakışlı güzel kadınlar vardır ki, bunlardan önce kendilerine ne bir in­san eli değmiştir ne de cin. Rahmân / 58. Ayet كَاَنَّهُنَّ الْيَاقُوتُ وَالْمَرْجَانُۚ O kadınlar güzellik ve parlaklıkta sanki yakut ve mercan­dırlar. Rahmân / 60. Ayet هَلْ جَزَٓاءُ الْاِحْسَانِ اِلَّا الْاِحْسَانُۚ İyiliğin mükâfatı böyle iyilikten başka ne olabilir ki? Rahmân / 62. Ayet وَمِنْ دُونِهِمَا جَنَّتَانِۚ Bu iki cennetten başka iki cennet daha vardır. Rahmân / 66. Ayet ف۪يهِمَا عَيْنَانِ نَضَّاخَتَانِۚ İkisinde de gürül gürül akan iki pınar vardır. Rahmân / 68. Ayet ف۪يهِمَا فَاكِهَةٌ وَنَخْلٌ وَرُمَّانٌۚ Her ikisinde de türlü türlü meyveler, hurmalar, narlar bulu­nur. Rahmân / 70. Ayet ف۪يهِنَّ خَيْرَاتٌ حِسَانٌۚ Bunların içinde iyi huylu, güzel yüzlü hanımlar vardır. Rahmân / 72. Ayet حُورٌ مَقْصُورَاتٌ فِي الْخِيَامِۚ Onlar çadırlarda sadece eşleri için ayrılmış gözlerinin siyahı simsiyah, beyazı bembeyaz fevkalade güzel hûrilerdir! Rahmân / 74. Ayet لَمْ يَطْمِثْهُنَّ اِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَٓانٌّۚ Daha önce kendilerine ne bir insan eli değmiştir, ne de cin. Rahmân / 76. Ayet مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلٰى رَفْرَفٍ خُضْرٍ وَعَبْقَرِيٍّ حِسَانٍۚ O cennetlerdekiler, yeşil yastıklara ve hârikulâde güzel işle­meli döşeklere yaslanırlar. Vâkıa / 10. Ayet وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَۙ Üçüncü zümre “sâbikûn”; dünyada hayırlı işlerde öne geçen­lerdir ki, onlar âhirette mükâfatda da öne geçeceklerdir. Vâkıa / 11. Ayet اُو۬لٰٓئِكَ الْمُقَرَّبُونَۚ İşte bunlar “mukarrabûn”; Allah’a en yakın kullardır. Vâkıa / 12. Ayet ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ Nimetlerle dopdolu cennetlerde olacaklardır. Vâkıa / 15. Ayet عَلٰى سُرُرٍ مَوْضُونَةٍۙ Mücevherlerle işlenip süslenmiş ve yan yana dizilmiş tahtlar üzerine kurulurlar. Vâkıa / 16. Ayet مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِل۪ينَ Orada birbirlerine muhabbetle bakarak karşılıklı otururlar. Vâkıa / 17. Ayet يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَۙ Etraflarında hiç yaşlanmayan gençler hizmet için âdeta per­vâne olur; Vâkıa / 18. Ayet بِاَكْوَابٍ وَاَبَار۪يقَ وَكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ Durmadan çağıldayan pınarlardan doldurulmuş testiler, ibrik­ler ve kadehlerle… Vâkıa / 19. Ayet لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَۙ Bu şaraptan ötürü ne başları ağrır, ne de sarhoş olurlar. Vâkıa / 20. Ayet وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَۙ Beğendikleri türlü türlü meyvelerle… Vâkıa / 21. Ayet وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ Canlarının çektiği kuş etleriyle… Vâkıa / 23. Ayet كَاَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ۬ الْمَكْنُونِۚ Sedeflerinde saklı inciler gibi! Vâkıa / 24. Ayet جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ Dünyada yaptıkları güzel amellere bir mükâfat olarak. Vâkıa / 25. Ayet لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْوًا وَلَا تَأْث۪يمًاۙ Orada ne bir boş, mânasız laf işitirler, ne de günaha sokacak bir söz. Vâkıa / 26. Ayet اِلَّا ق۪يلًا سَلَامًا سَلَامًا Sadece, “Selâm size ey cennetlikler, selâm!” sözünü duyar­lar. Vâkıa / 27. Ayet وَاَصْحَابُ الْيَم۪ينِ مَٓا اَصْحَابُ الْيَم۪ينِۜ O “ashâb-ı yemîn” ki, ne uğurlu ne mutlu insanlardır o “ashâ­b-ı yemin!” Vâkıa / 33. Ayet لَا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍۙ Ki o nimetler ne eksilip tükenir, ne de onlardan esirgenir. Vâkıa / 34. Ayet وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍۜ Kabartılmış yüksek döşekler üzerine eşleriyle birlikte yasla­nırlar. Vâkıa / 35. Ayet اِنَّٓا اَنْشَأْنَاهُنَّ اِنْشَٓاءًۙ Şüphesiz biz cennet kadınlarını yepyeni bir yaratılışla yarat­tık. Vâkıa / 37. Ayet عُرُبًا اَتْرَابًاۙ Eşlerine karşı sevgi dolu, âşık ve hep aynı yaşta. Vâkıa / 38. Ayet لِاَصْحَابِ الْيَم۪ينِۜ۟ Bütün bunlar, “ashâb-ı yemîn” içindir. Vâkıa / 88. Ayet فَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّب۪ينَۙ Eğer ölen kişi “mukarrebûn”dan; Allah’a yaklaştırılmış has kullardan ise, Vâkıa / 89. Ayet فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَع۪يمٍ Onu bekleyen sonsuz bir rahatlık ve mutluluk, güzel ve hoş kokulu rızıklar ve nimetlerle dolu cennetlerdir. Vâkıa / 90. Ayet وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِۙ Eğer o, “ashâb-ı yemin”den; uğurlu ve mutlu kimselerden ise, Vâkıa / 91. Ayet فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِ Melekler ona “Selâm sana, ey ashâb-ı yeminden olan kişi!” derler. Hadid / 12. Ayet يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعٰى نُورُهُمْ بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَبِاَيْمَانِهِمْ بُشْرٰيكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۚ Kıyâmet günü mü’min erkekleri ve mü’min kadınları görürsün ki, iman ve sâlih amellerinin nurları önlerinde ve sağ taraflarında onları aydınlatmaktadır. Melekler onlara “Bugün sizin müjdeniz, içlerinde ırmaklar akan cennetlerdir; orada ebedî kalacaksınız. İşte en büyük başarı ve kurtuluş budur!” derler. Mücâdele / 22. Ayet لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ يُوَٓادُّونَ مَنْ حَٓادَّ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُٓوا اٰبَٓاءَهُمْ اَوْ اَبْنَٓاءَهُمْ اَوْ اِخْوَانَهُمْ اَوْ عَش۪يرَتَهُمْۜ اُو۬لٰٓئِكَ كَتَبَ ف۪ي قُلُوبِهِمُ الْا۪يمَانَ وَاَيَّدَهُمْ بِرُوحٍ مِنْهُۜ وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ حِزْبُ اللّٰهِۜ اَلَٓا اِنَّ حِزْبَ اللّٰهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ Allah’a ve âhiret gününe iman eden hiçbir toplumun, Allah’a ve Rasûlü’ne karşı çıkanları sevip dost edindiklerini göremezsin; ister­se onlar babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları olsun! Allah, o topluluk fertlerinin kalplerine imanı nakşetmiştir ve kendi katından bir ruh ile onları desteklemektedir. Onları altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere yerleştirecektir. Allah onlardan râzı olmuş, onlar da Allah’tan râzı olmuşlardır. İşte bunlar Allah’ın taraftarlarıdır. İyi bilin ki, Allah’ın taraftarları, evet onlar, kurtuluşa erenlerin tâ kendileridir! Haşr / 20. Ayet لَا يَسْتَو۪ٓي اَصْحَابُ النَّارِ وَاَصْحَابُ الْجَنَّةِۜ اَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمُ الْفَٓائِزُونَ Cehennemliklerle cennetlikler elbette bir olamaz. Cennetlikler, işte onlar, gerçekten kurtuluşa erenlerdir. Saf / 12. Ayet يَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَيُدْخِلْكُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً ف۪ي جَنَّاتِ عَدْنٍۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۙ Böyle yaparsanız Allah sizin günahlarınızı bağışlar, sizi içinden ırmaklar akan cennetlere; sonsuz nimet ve ebedî mutluluk di­yarı olan Adn cennetlerindeki çok güzel köşklere yerleştirir. En büyük başarı ve kurtuluş işte budur! Teğabün / 9. Ayet يَوْمَ يَجْمَعُكُمْ لِيَوْمِ الْجَمْعِ ذٰلِكَ يَوْمُ التَّغَابُنِۜ وَمَنْ يُؤْمِنْ بِاللّٰهِ وَيَعْمَلْ صَالِحًا يُكَفِّرْ عَنْهُ سَيِّـَٔاتِه۪ وَيُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ Gün gelecek, Allah sizi o büyük toplantı gününde bir araya getirecektir. O gün, kayıp ve kazançların ortaya çıktığı gündür. Kim Allah’a iman eder ve sâlih ameller işlerse, Allah onun günahlarını örter ve onu, ebediyen kalmak üzere, içinden ırmaklar akan cennetlere yerleştirir. En büyük başarı ve kurtuluş işte budur! Talâk / 11. Ayet رَسُولًا يَتْلُوا عَلَيْكُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ مُبَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَمَنْ يُؤْمِنْ بِاللّٰهِ وَيَعْمَلْ صَالِحًا يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ قَدْ اَحْسَنَ اللّٰهُ لَهُ رِزْقًا Bir de yaşayan kitap olarak bir peygamber gönderdi. O pey­gamber, iman edip sâlih amel işleyenleri küfür karanlıklarından iman nûruna çıkarmak için, size gerçeği açıklayan ve yolunuzu aydın­latan apaçık mesajlar olarak Allah’ın âyetlerini okuyup tebliğ ediyor. Kim Allah’a iman eder sâlih ameller işlerse, Allah onu, ebedi­yen kalmak üzere, içinde ırmaklar akan cennetlere yerleştirir. Allah ona gerçekten güzel bir rızık nasip etmiştir. Tahrim / 11. Ayet وَضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا امْرَاَتَ فِرْعَوْنَۢ اِذْ قَالَتْ رَبِّ ابْنِ ل۪ي عِنْدَكَ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ وَنَجِّن۪ي مِنْ فِرْعَوْنَ وَعَمَلِه۪ وَنَجِّن۪ي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَۙ Allah, iman edenlere de Firavun’un hanımını örnek verir. O “Rabbim! Benim için katında, cennette bir köşk yap! Beni Firavun’dan ve yaptıklarından kurtar; beni bu zâlimler topluluğundan halâs eyle!” diye niyâz etmişti. Mutaffifin / 32. Ayet وَاِذَا رَاَوْهُمْ قَالُٓوا اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَضَٓالُّونَۙ Mü’minleri gördükleri zaman da “Bunlar gerçekten sapıtmış tipler!” diyorlardı. Gâşiye / 9. Ayet لِسَعْيِهَا رَاضِيَةٌۙ Dünyada yaptıklarının sonucundan gâyet memnundur. Fecr / 27. Ayet يَٓا اَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُۗ Ey kâmil bir iman ve sâlih amellerle huzûra ermiş nefis! Fecr / 28. Ayet اِرْجِع۪ٓي اِلٰى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةًۚ Sen O’ndan râzı, O da senden râzı olarak Rabbine dön! Fecr / 29. Ayet فَادْخُل۪ي ف۪ي عِبَاد۪يۙ Dürüst ve samimi kullarımın arasına katıl! Beyyine / 7. Ayet اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ اُو۬لٰٓئِكَ هُمْ خَيْرُ الْبَرِيَّةِۜ İman edip sâlih ameller yapanlar ise yaratılmışların en iyisidir. Beyyine / 8. Ayet جَزَٓاؤُ۬هُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُۜ ذٰلِكَ لِمَنْ خَشِيَ رَبَّهُ Onların Rableri katındaki mükâfatları, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları sonsuz nimet ve mutluluk diyârı olan Adn cennetleridir. Allah onlardan râzı olmuştur, onlar da Allah’tan. Bu mükâfat, Rabbinden korkup kapleri O’nun saygısıyla ürperenler içindir. Bol yağışlı bir dönemden sonra sıcak günlere ulaştık. Dilerim bu yıl çiftçilerimiz bol bol ürün alır. Bereket iner. Başaklar bire on, bire bin verir. Bu sıcak günlerde köyüne giden, şehirde kalan, dinlenmeye çekilen var. Herkes kendine göre bir plan yapıyor. İnşallah Rabbimiz herkese gönlüne göre muamele buyurur. Ben size tatilinizde bazı önerilerde bulunmak isterim. Bir köşede şöyle dursun 1- Kur'an meali okuyalımTatilinizde her güne birkaç sahife Kur'an meali okuyun. 2- Mealin yanında tefsire de önem verelim Kur'an'ı daha doğru ve iniş hedefine uygun anlamak için mutlaka tefsir okuyalım. Elmalılı Tefsiri, Sabuni Tefsiri ve diğer klasik tefsirler takip edilmeli. Sadece mealle yetinilmemeli. İnen ayetlerin hangi hadise üzerine indiği, hangi ayetin daha önce geldiği gibi önemli ayrıntılar tefsirden öğrenilir. 3- Kur'an kıraatini ihmal etmeyelim Kısa surelerden başlayarak orijinal haliyle Kur'an okunmalı, hatta ezberler yapılmalıdır. 4- Hz. Peygamber'in hayatını okuyalım En doğru, şaibesiz, duru, temiz, edepli ve üslubu nezih kitaplardan Hz. Peygamber okunmalıdır. Peygamberimizin yüce şahsiyeti bu yolla tanınmış olur. Tartışılan, egosunu kitabına yansıtan, saygısız, büyük laf etmek için bin dereden su getiren kişilerin eserlerinden uzak durun. Güvenilir yayınevlerine bu husus için müracaat edilebilir. 5- Akaid kitabı okuyalım İslam itikadını belirleyen temel esaslar güvenilir kaynaklardan okunmalıdır. Nesefi, Aliyyül Kari şerhi en kolay ulaşılacak eserlerdir. İmam Maturidi, İmam Eşari bu hususta güvenilir merkezlerdir. Bu iki büyük âlimin ve talebelerinin özelliği, boş ve faydasız şeylerden arındırılmış nezih, duru bir inanç atlasını önümüze sermeleridir. 6- Kaza namazı kılalım Vakit var. Evde, köyde, tatilde, izinde vakit buldukça kılınamayan namazların kazası kılınmalı. 7- Dost ziyaretleri yapalım Sırf Allah için bir dostu ziyarete gitmek sevaptır. Eski dostumuzu, anne-baba dostunu ziyaret edin. Dua edin, dua alın. Gönül kazanın. 8- Çocuklarımızla ilgilenelim Evlatlarımız yanlış arkadaşlar edinmiş olabilirler. İnternet kötü niyetle de kullanılabiliyor, iyi niyetle de. Orada, uzaktan kurulan dostluklar bazen başa bela olabiliyor. Evlatlarınızı bu hususlarda hem uyarın hem de orada boşluk bırakmayın. Yanlış dostların yerini siz alın. Aile ortamından daha güvenilir bir ortam olamaz. Gençler bunu anlamayabilirler, tecrübesizler. Onları yönlendirin. 9- Kimsesiz yaşlıları ziyaret edelim Vardır çevrenizde terk edilmiş, engelli, kimsesiz, yaşlı, sahipsiz kişiler. Onları bulun. Neye gücünüz yetiyorsa onlara el uzatın. 10- Hayvanlar için su koyalım Hepimiz bunalıyoruz. Bol bol su içmeliyiz. İçiyoruz da. Ya hayvanlar? Kedi, köpek ve diğerleri bazen bir damla su için kilometrelerce yürüyorlar. Dili sarkık size doğru yürüyen bir hayvan belki su peşindedir. 11- Geçmişi gözden geçirelim Şairin dediği gibi, "Keşke gençlik bir gün dönseydi. Ben de zamanın bana neler yaşattığını anlatsaydım" çaresizliği içinde bir akıbete doğru yürüyoruz. Allah sonumuzu iyi etsin. Hayırlı, bereketli kılsın. Namerde muhtaç etmesin. Dünden ibret alalım. Yeni bir sayfa açalım. Belki daha iyi şeyler yaparız. Çoğumuz 3-4 dedemiz öncesini bilmiyoruz bile. Her şey bu kadar acımasız. 3 kuşak sonra biz de unutulacağız. Bunun farkında olup yaşayalım. 12- Tulul emelden vazgeçelim Ne demek tulul emel? Tulul emel, bitmez tükenmez ihtiras demek. Ne yaparsan yap, sana yazılmışsa, yazılmayana varamazsın. Yazılmışsa, değiştiremezsin. Onun için iste, çalış, gayret et, çabala ve ama isyan etme. Bazı konularda durmayı bil. Bunlardan sadece birini dahi yapsan iyidir. Allah yolumuzu açık etsin. *** DİYANET'İN DİKKATİNE İstanbul'da Sultanahmet Camii'nin minareleri arasındaki mahyada güzel sözler yazıyor. Bu büyük camilerde eskiden beri süregelen bir gelenektir. Ramazan ayında daha da dikkat çeker. Geçenlerde dolaşırken "Lailahe illallah Muhammeden resulullah" gibi çok güzel sözlerin yazıldığını gördüm. Elbette teşekkür ederiz. Fakat aklıma geleni de paylaşmak isterim. Burası turistlerin bol olduğu bir bölge. Bu turistlerin bir kısmı da Müslüman. Elbette büyük kısmı başka dinlere mensup. Bu nedenle oraya İngilizce ve başka dillerde "Allah birdir", "Hz. Muhammed son peygamber", "Cennet annelerin ayakları altındadır" gibi inancımızı ve hassasiyetimizi belirten sözler asılabilir. Özellikle "son peygamber" vurgusu daha isabetli olmaz mı? Bu bir teklif sadece. KABİR AZABI SÜREKLİ MİDİR? Müslümanların bir kısmı kabirde sürekli azapta, bir kısmı ise geçici azapta olacaktır. Bir diğer kısmı ise arkalarından verilen sadaka, dua gibi iyiliklerle rahata kavuşacaktır. "Cuma gününde ve ramazan ayında kâfirler dahil olmak üzere herkesten azabı geçici olarak kaldırılır" şeklinde görüşler varsa da pek kabul görmemiştir. Âlimlerin bir kısmına göre ise birinci sur yani kâinatın sonuna gelmesi ile ikinci sur yani diriliş arasında herhangi bir azap olmayacaktır. Yasin Suresi'nde ayet 51-52 bu zaman aralığı anlatılmaktadır. Peygamberimiz ile diğer peygamberlerin mucizeleri aynı mıdır? Hz. Peygamber'in mucizelerini iki kategoride ele alabiliriz. Geçici mucizeler ve kalıcı mucizeler olmak üzere. Bilindiği gibi Peygamberimizin geçici mucizeleri yüzlercedir. Bu konuda ciltlerce eserler yazılmıştır. Diğer peygamberlerin mucizeleri de geçicidir, kalıcı değildir. Ölülerin bir süre için diriltilmesi, denizin yarılması, parlayan el, cinlere hâkimiyet, ateşin yakmaması da bu türden geçici mucizelerdir. Olmuş ve bitmiştir. Bugüne yansımamıştır. Ancak Peygamberimizin kalıcı mucizesi vardır ki o da Kur'an-ı Kerim'dir. Değişmeden, üzerinde oynanmadan elimizdedir ve kıyamete kadar devam edecektir. Hz. Peygamber'in en büyük mucizesi elbette budur. Namaz kılma konusunda erkek ile kadın arasında ne fark vardır? Kadın ve erkeğin namazdaki duruşları konusunda aralarında çok önemli fark yoktur. Olan farklar da farz veya vacip değil, sünnet sayılan hususlardadır. Yani bir kadın, erkek gibi namaz kılarsa tabii örtünme şartıyla namazı kabul olur. Ancak sünneti ve bazı adapları terk etmiş sayılır. Önemli bazı farkları belirteyim. Bunlar namazın bizzat farz veya vaciplerine müdahil olan hususlar değildir. Tekbirde kadın ellerini omuz hizasına kadar kaldırır. Sol elini göğsünün üzerine, sağ elini de onun üzerine koyar. Rükûda parmak uçlarını dizinin üzerine koyar, kavramaz. El parmaklarını aralamaz. Secdede uyluklarını karnına yapıştır, dirseğini kaldırmaz. Tahiyatta sol kalçası üzerine oturarak ayaklarını sağa doğru yatırır. Bu konuda bir ilmihal kitabından yararlanabilirsiniz. Allah'ın isimleri ve bazı surelerle ilgili "Şu kadar okunursa şu olur" diye bilgiler duyuyorum. Bu doğru mudur? Bazı sureler ve ayetlerin fazileti hakkında hadisler vardır. "Şöyle okunması iyi olur" tarzında Peygamberimizin yönlendirmeleri olmuştur. Bazı dualar hakkında da sabah-akşam okunmalı tarzında bilgiler vardır. Allah'ın yüce isimlerinin hangisinin hangi sıkıntılara çare olduğu hakkında ise âlimlerimizin tecrübeye dayanan bilgilerini bulabilirsiniz. Babam alkollüyken bize beddua ediyor. Bu beddua tutar mı? Babanıza karşı içki içiyor olsa bile saygılı olmanız gerekir. Ancak onu vazgeçirmek için zaman zaman ikaz edin. Alkollüyken size beddua etmesinin ise bir suçunuz olmadıktan sonra size zararı olmaz. Babalık hakkı önemlidir. Ama elbette babalar sorgulanmaz değillerdir. Herkesin yetkisi kadar sorumluluğu da vardır. Hayatını kaybedenler şu anda cennet veya cehenneme girmişler midir? Ölen kişiler kabir âleminde cennet veya cehenneme benzer bir hayat sürüyorlar. Peygamberimiz SAV, "Mezar ya cennet bahçelerinden bir bahçeye veya cehennem çukurlarından bir çukura dönüşür" buyurmuştur. Ancak mahşerden kıyametten sonraki cennet ve cehennem anlamında bir hayat henüz başlamamıştır. Bununla beraber İslam itikat âlimlerine göre cennet ve cehennem şu anda vardır, yaratılmıştır ama dolu değildir. BİR AYET "Eğer şükreder ve iman ederseniz Allah size niye azap etsin ki? Allah şükrün karşılığını verendir. Hakkıyla bilendir." Nisa, 147 BİR HADİS Dört özellik kimde bulunursa o kişi katışıksız münafıktır. Bir kişide bu huylardan biri bulunursa o huyundan vazgeçinceye kadar onda münafıklığın özelliklerinden biri bulunuyor demektir. O huylar şunlardır 1- Kendisine bir şey emanet edilince hıyanet eder. 2- Konuşunca yalan söyler. 3- Bir akit yapınca sözünde durmaz. 4- Düşmanlık yapınca aşırı gider. Buhari, Müslim Yasal Uyarı Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın. Cehennem azabı nasıldır? Cehennem’de günahkarları ne bekliyor? Cehennemliklerin yiyecek ve içecekleri nelerdir? Cehennem azabı ile ayet ve dûçâr olacağı kesinleşmiş kimselerin azâbı bir olmayıp, herkes kendi hâline göre muhtelif azap çeşitleri ile cezalandırılacaktır. Bunların bir kısmı âyet-i kerîmelerde şöyle haber verilmektedir “Şüphesiz âyetlerimizi inkâr edenleri, gün gelecek bir ateşe sokacağız. Onların derileri pişip acı duymaz hâle geldikçe, derilerini başka derilerle değiştiririz ki acıyı duysunlar! Allah azîz ve hakîmdir.” en-Nisâ, 56 “Onlar için Cehennem ateşinden döşekler, üstlerine de yine Cehennem ateşinden örtüler vardır. İşte Biz, zâlimleri böyle cezalandırırız!” el-Aʻrâf, 41 “Onların üstlerinde ateşten tabakalar, altlarında da yine ateşten tabakalar vardır! İşte Allah kullarını bu azaptan sakındırıyor. Ey kullarım, Ben’den korkun takvâ sahibi olun!” ez-Zümer, 16[1] “Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün acıklı bir feryâd içinde Eyvah bize! Keşke Allâh’a itaat etseydik, Peygamber’e de itaat etseydik! Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar. Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle rahmetinden kov!» derler.” el-Ahzâb, 66-68 Bunlar, ne dehşetli manzaralardır! Yüzün bir o tarafı bir bu tarafı ateşin en koyu yerine arz edilmekte, hem de o şiddetli ateşin, vücudun her noktasına, yüzün her zerresine ulaşmakta olduğu bir durumda iken... Kâfirler de yorgun ve pişman bir hâlde, zelil bir şekilde ve yalvarırcasına günahlarını îtiraf ediyorlar. Ümitsiz bir ses tonuyla, kendilerini bu fecî âkıbete sürükleyen önderlerine acı bir öfke ve kinle lânet yağdırıyorlar!.. CEHENNEM AZABI NASIL YAŞANACAK? Yine Cenâb-ı Hak, Cehennem azâbıyla ilgili âyet-i kerîmelerde şöyle buyurmaktadır “…İnkâr edenler için ateşten elbiseler biçilmiştir. Başlarının üstünden kaynar sular dökülür. Bununla, karınlarının içindeki âzâları ve derileri eritilir. Bir de başlarına vurulmak üzere onlar için demirden gürzler, topuzlar vardır! Iztıraptan dolayı oradan her çıkmak istediklerinde, oraya geri döndürülürler ve kendilerine; Tadın bu yakıcı azâbı!» denilir.” el-Hac, 19-22[2] “Şüphesiz Biz, kâfirler için zincirler, boyna ve ellere geçirilen demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık.” el-İnsân, 4 İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhumâ-, bir kişinin “Hiç şüphesiz Biz’im nezdimizde onlar için demirden hazırlanmış ağır bağlar, prangalar ve yakıcı bir ateş vardır. Boğaza duran bir yiyecek ve elem verici bir azap vardır!” el-Müzzemmil, 12-13 âyetlerini okuduğunu işitince, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in düşüp bayıldığını haber vermişlerdir. Beyhakî, Şuab, I, 522/917; Ali el-Müttakî, VII, 206/18644 Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bir hadîs-i şerîflerinde Cehennem azâbıyla ilgili olarak “Cehennem ateşi, içindekileri yakarak vücutlarını yemeye başlar, kalplerine kadar varınca durur. Cehennemliklerin vücutları eski hâllerine döner. Ateş tekrar onları yakarak yemeye başlar ve kalplerine kadar ulaşır. Bu azap, ebediyyen bu şekilde devam eder. Bu hâl, Allah Teâlâ’nın; Hutame Allâh’ın tutuşturulmuş bir ateşidir ki tâ kalplere kadar işleyip yakar.»[3] âyet-i kerîmelerinde haber verdiği hâldir.” buyurmuşlardır.[4] CEHENNEMLİKLERİN YİYECEĞİ Kâfir ve günahkârların Cehennem’deki yiyeceği ise, “zakkum ağacı”dır. Âyet-i kerîmelerin ifâdesiyle, Cehennem’in dibinde yetişen, tomurcukları şeytanların başlarına benzeyen, yendiğinde açlığı gidermediği gibi karında aynen erimiş mâden ve çok sıcak bir su gibi kaynayacağı bildirilen bu ağaç, onların yiyeceklerinden biridir. Sonra bu yemeğin ardından kendilerine kaynar su ile karıştırılmış bir içecek verilecektir. Onlar da içleri yandığından, susuz kalmış bir deve gibi bu sudan içeceklerdir. Lâkin içtikçe susuzlukları daha da artacaktır. Ardından da çılgın ateşe atılacaklar ve üzerlerine de yine kaynar sular dökülecektir.[5] İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhumâ- “Cehennem zakkumundan bir damla Dünya’ya indirilecek olsa, bütün insanların yiyecek ve içecekleri ifsâd olurdu.”[6] buyurmuştur. Cehennem ehlinin, ezâ ve cefâ verici bir diğer yiyeceği ise Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle tasvir edilmektedir “O gün birtakım yüzler zelildir. Çalışmış fakat boşuna yorulmuşlardır. Kızışmış bir ateşe atılırlar. Onlara kaynar su kaynağından içirilir. Onlar için kuru dikenden başka yemek yoktur. O ise ne besler ne de açlığı giderir.” el-Ğâşiye, 2-7 Buradan, şiddetli bir açlığın da Cehennem azâbının ayrı bir türü olduğu anlaşılmaktadır. CEHENNEMLİKLERİN İÇECEĞİ Câbir -radıyallâhu anh- şöyle anlatır “Yemen’in Ceyşân şehrinden bir adam geldi. Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e beldelerinde içtikleri, mısırdan yapılan ve Mizr adı verilen bir içeceği sordu. Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- –O sarhoşluk veriyor mu?» diye suâl ettiler. Adam –Evet.» dedi. Bunun üzerine Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- –Her sarhoşluk verici şey haramdır. Allah -azze ve celle- ’nin, sarhoşluk verici şey içene “Tıynetü’l-Habâl” içireceğine dâir ahdi vardır.» buyurdular. Oradakiler –Ey Allâh’ın Resûlü! “Tıynetü’l-Habâl” nedir?» diye sordular. Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz –Cehennem ehlinin teridir veya Cehennem ehlinin usâresidir kan ve irinidir.» buyurdular.” Müslim, Eşribe, 72; Ebû Dâvûd, Eşribe, 5[7] Yine Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır “Kibirli kimseler, kıyâmet günü insan sûretinde, küçük ve kırmızı karıncalar kadar haşrolunacaklardır. Zillet her taraflarından onları saracaktır. Cehennem’deki Bûles» adı verilen bir zindana sürükleneceklerdir. Onları ateşlerin ateşi kuşatacak ve Cehennem ehlinin Tıynetü’l-Habâl» denilen kan, irin ve pisliklerinden içirileceklerdir.” Tirmizî, Kıyâmet, 47/2492; Ahmed, II, 179; Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, no 557 Hasan-ı Basrî Hazretleri “Cehennemliklerden akan kan ve irinden bir kova Dünya’ya dökülse, yeryüzünde hiç kimse kalmaz, hepsi ölürdü.” buyurmuştur. İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VII, 52/34145 Abdurrahman bin Yezîd şöyle anlatır “Atâ el-Horasânî Hazretleri ile birlikte gazâya çıkardık. Gecelerini namaz ile ihyâ ederdi. Gecenin üçte biri veya yarısı geçtikten sonra çadırından bize seslenerek ‒Ey Abdurrahman, ey filân, ey falan!.. Kalkın, abdest alın, namaz kılın! Şu geceyi ibadetle değerlendirmek ve şu gündüzde oruç tutmak; Cehennem’de kan ve irin içmekten ve demirden elbiseler giymekten daha kolaydır! Acele edin, acele edin! Kendinizi kurtarın, kendinizi kurtarın!» der ve tekrar namazına devam ederdi.” Bkz. Beyhakî, Şuab, IV, 528, V, 417; Ebû Nuaym, Hilye, V, 193; Ahmed, Zühd, s. 309 GÜNAHKARLARI CEHENNEM’DE NE BEKLİYOR? Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, hadîs-i şerîflerinde Allâh’ı inkâr edenlerin, küfürlerinin çeşidine göre Cehennem’de cesetlerinin ve uzuvlarının büyütüleceğini şöyle haber vermişlerdir “Cehennem’de kâfirin azı dişi veya köpek dişi, Uhud Dağı kadar, cildinin ka­lınlığı da üç günlük yol mesafesinde olacaktır.” Müslim, Cennet, 44 “Cehennem’de kâfirin iki omuzunun arası, hızlı giden bir süvâri için üç günlük mesafedir.” Müslim, Cennet, 45 Kâfirin Cehennem’de oturduğu yer, Mekke ile Medîne arası kadar olacaktır.[8] Hiç şüphesiz Cehennem’de kâfirlerin cesetlerinin bu şekilde büyütülmesi, onlarla Cehennem’in tamamen doldurulması ve azâbı iyice tatmaları içindir. Düşünmek îcâb eder ki karıncayı yaratan da fili yaratan da Cenâb-ı Hak’tır. İsteseydi karıncayı fil büyüklüğünde yaratabilir veya fili karınca kadar küçültebilirdi. Yine balinayı da hamsiyi de yaratan O’dur. Cenâb-ı Hak için hiçbir zorluk yoktur. Dolayısıyla Cenâb-ı Hak kıyâmet günü insanların ebatlarını daha büyük, mesafeleri de daha uzun yaratmaya elbette ki kâdirdir. Yani bu tür rivâyetler, mübâlağa değil, hakîkatin ifâdesidir. Bizlere sahih senetlerle gelen bilgileri aynen kabul etmek durumundayız. Daha evvel de ifâde ettiğimiz gibi âhireti, dünya şartlarıyla anlamaya çalışmamalıyız. Oranın farklı bir âlem olduğunu dâimâ göz önünde bulundurmalıyız. CEHENNEM ATEŞİ Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır “Cehennem ateşi, Cehennem ehlinin bazısının topuklarına, bazısının dizlerine, bazısının kuşak yerlerine, bazısının da köprücük kemiklerine kadar çıkar.” Müslim, Cennet, 32, 33 “Kıyâmet günü Cehennem ehlinin azâbı en hafif olanı, iki ayağının altına iki kor parçası konularak bunların tesiriyle beyni kazan ve güğüm gibi kaynayan kimsedir.”[9] “…Bununla birlikte o, hiç kimsenin kendisinden daha şiddetli bir azap görmediğini zanneder. Hâlbuki kendisi, Cehennemliklerin azâbı en hafif olanıdır.” Müslim, Îmân, 364 Katâde -radıyallâhu anh- şöyle demiştir “Bir kimse Cehennem’e sadece bir kovanın suya daldırılıp çıkarıldığı an kadar bile girse, bu bile çok büyük bir azaptır.” İbn-i Ebi’d-Dünyâ, Sıfatü’n-Nâr, s. 108, no 164 CEHENNEM’DEKİ EN BÜYÜK AZAP Cehennem ehlinin giriftâr olacağı en büyük azap ise, Cemâlullâh’ı temâşâ ve Allâh’ın rahmet nazarına mazhar olma nîmetlerinden mahrum bırakılmaları olacaktır. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulur “Hayır! Muhakkak ki onlar o gün Rab’lerinden O’nu görmekten mahrum bırakılacaklardır.” el-Mutaffifîn, 15 Cehennemlikler, aynı şekilde Cenâb-ı Hakk’ın rahmet nazarına da nâil olamazlar. Ebû İmrân el-Cevnî şöyle buyurur “Allah Teâlâ bir insana nazar ederse, mutlakâ ona rahmet eder. Cehennem ehline de bakmış olsaydı, onlara da mutlakâ rahmet ederdi. Lâkin Cenâb-ı Hak onlara bakmayacağına hükmetmiştir.” Ebû Nuaym, Hilye, II, 314 Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz Cehennem’de azap gören bazı günahkârların hâllerini ise şöyle haber vermişlerdir “Mîrac gecesi, bir kısım insanlara uğradım ki, karınları evler gibi iri idi. Karınlarının içi yılanlarla doluydu ve bunlar dışarıdan görünüyordu. Ben –Ey Cibrîl! Bunlar kimlerdir?» diye sordum. –Bunlar fâiz yiyenlerdir!» cevâbını verdi.” İbn-i Mâce, Ticârât, 58 Yine Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır “Mîrâc’a çıkarıldığımda, bakırdan tırnaklarla yüzlerini ve sadırlarını tırmalayan bir topluluğa rastladım. –Ey Cebrâil! Bunlar kimlerdir?» diye sordum. –Bunlar, gıybet ederek insanların etlerini yiyen ve onların ırzlarına şeref ve haysiyetlerine dil uzatan kimselerdir.» cevâbını verdi.” Ebû Dâvûd, Edeb, 35/4878; Ahmed, III, 224 “ALLAH BÜTÜN GÜNAHLARI BAĞIŞLAR” Kulu Allâh’ın rahmetinden uzaklaştırıp gazab-ı ilâhîye dûçâr eden günahlara dalmış olanlar, bir an evvel nedâmet gözyaşlarıyla tevbeye sarılmalı, ilâhî rahmetten aslâ ümit kesmeyip samimiyetle af dilemelidirler. Zira Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır “De ki Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allâh’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” ez-Zümer, 53 Câmilerde cenâze namazlarından önceki vakit namazının ardından müezzin efendiler ekseriyetle bu âyet-i kerîmeyi tilâvet ederek elleri duâya kaldırırlar. Evet, Allâh’ın rahmetinden ümit kesilmez, O bütün günahları affeder. Lâkin bunun bir şartı vardır. O şart da hemen peşinden gelen âyet-i kerîmede şöyle ifâde buyrulmaktadır “Size azap gelip çatmadan önce Rabbinize dönün, O’na teslîm olun, sonra size yardım edilmez.” ez-Zümer, 54 Yani vakit kaybetmeden hemen tevbe ederek Cenâb-ı Hakk’a yönelmek ve ölüme günahlar içinde yakalanmamak îcâb eder. Cenâb-ı Hak kullarından “tevbe-i nasûh” yani ihlâslı/samimî bir tevbe istemektedir. Kulun vazifesi, günahından nefret ederek ve ona bir daha dönmemeye azmederek pişmanlıkla tevbeye yönelmek; ardından da tevbesinin kabûlü için dâimâ Cenâb-ı Hakk’a ilticâ etmektir. Kulun tevbesini, Rabbimiz dilerse kabul buyurur. Zira duâların ve ibadetlerin kabûlü gibi, günahların affı da O’nun dilemesine bağlıdır. Diğer taraftan; “nasıl olsa tevbe ederim ve affolunur” düşüncesiyle günahlara dalmaktan da son derece sakınmak gerekir. Zira bu, nice insanın içine düştüğü şeytânî bir tuzaktır. Cenâb-ı Hak, kullarını bu azap tuzağına sürüklenmekten îkaz sadedinde, âyet-i kerîmelerde şöyle buyurmaktadır “Ey insanlar! Allâh’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi kandırmasın!” Fâtır, 5 “Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının! Ne babanın evlâdı, ne evlâdın babası nâmına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin! Bilin ki, Allâh’ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın! O aldatıcı şeytan da, Allâh’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.” Lokmân, 33 Demek ki Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinin sonsuz olduğu gibi, azâbının da son derece şiddetli olduğunu hiçbir zaman unutmamak lâzımdır. Zira Cenâb-ı Hak “Rahmân” olduğu gibi, aynı zamanda “Kahhâr”dır. Âyet-i kerîmede tavsif edildiği üzere Cenâb-ı Hak “Günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, azâbı çetin olandır!..” el-Mü’min, 3 Dolayısıyla Cenâb-ı Hakk’ın lûtfu gibi kahrının da, cemâli gibi celâlinin de her an tecellî edebileceğini düşünüp dâimâ takvâ üzere bir kulluk hayatı yaşamaya gayret etmek elzemdir. Birçok âyet-i kerîmede bildirildiği üzere[10] Allâhʼın rahmetinden ancak kâfirler ümit keserler. Lâkin Ferîdüddîn Attâr gʼin Pendnâme’sindeki ifâdesiyle; “Allâhʼın azâbından korkmadan yaşayanlar da müʼmin değil, mutlak kâfirdirler.” Dipnotlar [1] Krş. el-Ankebût, 55. [2] Krş. es-Secde, 20; el-Mâide, 37. [3] el-Hutame, 6-7. [4] İbnü’l-Mübârek, ez-Zühd ve’r-Rekāik, II, 87; İbn-i Ebi’d-Dünyâ, Sıfatü’n-Nâr, s. 94/139; İbn-i Kesîr, en-Nihâye, II, 147. [5] Bkz. es-Sâffât, 62-68; ed-Duhân, 43-48; el-Vâkıa, 52-55. [6] İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VII, 52/34144. [7] Bkz. İbrâhîm, 16; el-Kehf, 29; Sâd, 57; el-Hâkka, 35-37; en-Nebe’, 25. [8] Tirmizî, Cehennem, 3/2578. [9] Buhârî, Rikāk, 51; Müslim, Îmân, 362-363; Tirmizî, Cehennem, 12. [10] Bkz. Yûsuf, 87; el-Ankebût, 23; el-Hicr, 56. Kaynak Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu, Erkam Yayınları İslam ve İhsan Yüce Rabbimizin mümünlere mir mükafat, kafirlere ise azap yurdu olarak hazırladığı Cennet ve Cehhenemin ebedi oluşu meselesi ayet, hadis ve ümmetin icmasıyla sabit olduğu halde İbni Teymiyye ve talebesinin muhalif olduğunu, günümüzde de bazılarının bu görüşü benimsediğini görüyoruz. Ayetleri inkar derecesinde tevil ederek, hadis-i şerifleri yok sayarak bütün İslam alemini bir tarafa, tescilli iki sapığı diğer tarafa koyarak dalaleti seçen kişiler bilmelidirler ki, bu vebalden kurtulamazlar. Yazıya başlamadan önce ilginç bir noktayı sizlerle paylaşmak istiyoruz. Allahu Teala’nın Celle Celaluhu Kuran’ı Kerimde müminleri cennet ile müjdelediği, kafirleri cehennem ile korkuttuğu ayetler vardır. Mesela Ali-i İmran suresi 136. ayetinde “İman edip salih ameller işleyenleri ise, içinden ırmaklar akan, içlerinde ebedi kalacakları cennetlere koyacağız. Onlara orada tertemiz eşler vardır. Onları, koyu gölgeler altında bulunduracağız.” buyruluyor. Şimdi bir düşünelim. Allahu Teala nimetlerini ve güzelliklerini saydığı bir yer için “halidine fiha ebeda” buyuruyor. Şimdi bu eğer geçici bir müddet olsaydı bir müjde mahiyetinde olur muydu? Ya da kafirler için bir korkutma olur muydu? Olmazdı. Neden? O zaman kafirler “ne de olsa sonu varmış, bir müddet sonra yok olacakmış” derler ve yine inkarda ileri giderlerdi. Halbuki ne sahabeden ve ne de gelen her ayet ile alay etmenin yolunu arayan kafirlerden böyle bir söz, hareket varid olmamıştır. Akla vurulduğu zaman bile inkarcıların kaçacak deliği kalmıyor. Ancak bizim dinimiz nakil dinidir, aklı olanlara hitap eder. Biz deliller ile hakkı bulacağız… KİM İNKAR EDİYOR VE NE DİYOR? Mustafa İslamoğlu bakın kendi sitesinden sorulan bir soruya nasıl cevap veriyor “Cennet cehennem yok olacaktır” görüşü benim görüşüm değildir. Bir Kur’an talebesi olarak Kur’an’daki “huld” ves “ebed” kelimelerini tahlil ettim. Cennet ve Cehennemin ebediliğinin nasıl anlaşıldığını sahabenin olayı nasıl yorumladığını söyledim. Hazreti Ebubekir’in, Hz. Ömer’in, Hz. Abdullah b. Mes’ud başta olmak üzere birçok güzide sahabinin bu konudaki günümüz yaygın kanaatinin aksine olan görüşlerini serdettim. Cehennemin sonsuz olmadığını söylediklerini naklettim. Buna da İbn kayyım el-Cevziyyenin yazdığı Hadi’l-Ervah İla Biladi’l-Efrah adlı eserini kaynak gösterdim. Bu eser arapça olarak piyasada var. Her yerde satılıyor. Bakmak isteyen açıp bakar. İbn Kayyım’ın ilmi yetkinliğinin derecesini siz bilmezseniz bilen birine sorabilirsiniz. “ Bir sonraki derste kendi görüşümü naklettim. O da şuydu “CENNET VE CEHENNEMİN ZAMANI GAYBİ BİR KONUDUR. BU KONUDA KONUŞMAK ĞAYBI TAŞLAMAKTIR. BUNU ALLAH BİLİR. BİZE DÜŞEN CEHENNEMDEN SAKINMAK CENNETİ HAK ETMEKTİR” Mustafa İslamoğlu’nun kaynak olarak verdiği kitap İslam Alimleri tarafından incelenmiştir. Hadi’l-Ervah ve içindeki deliller okunmuş ve gerekli şekilde cevaplandırılmıştır. Hatta bu, daha İbnu’l-Kayyım hayattayken yapılmıştır. Pek çok alim tarafından “müçtehid” olduğu söylenen Takiyyüddin es-Sübkî, el-İ’tibâr bi Bekâi’l-Cenneti ve’n-Nâr” adlı eserinde Hadi’l-Ervâh’taki hatalı yaklaşımı açık biçimde gözler önüne sermiştir. Ondan yüzyıllar sonra Muhammed b. İsmail el-Emîr, “Ref’ul-Estâr” adlı reddiye ile meselenin üstüne bir kere daha gitmiştir. Bu ikinci eser, sıkı bir Selefî ve İbn Teymiyye takipçisi olan el-Albânî tarafından tahkik ve neşredilmiştir. el-Albânî de orada İbn Teymiyye ve öğrencisinin hatalı olduğunu açık bir şekilde itiraf etmektedir. HAZRETİ ÖMER SÖZÜNÜ NASIL ÇARPITTI Hazreti Ebubekir ve diğer sahabelere ait böyle bir görüş hiçbir kaynakta bulunmazken M. Hazreti Ömer Radıyallahu anhın sözünü de çarpıttı ortaya çıktı. Mustafa Hazreti Ömer Radıyallahu anhın şu sözünü bakın nasıl çarpıtıyor Söz şu “Şayet cehennem ehli kumlar sayısında cehennemde bekleyecek olsalardı bile, günün birinde çıkarlardı.” Hazreti Ömer’in bu sözü aslında cehennemden hiçbir şekilde çıkamayacaklarını, kum tanelerinin bile bir sonu olup cehennemin sonu olmadığını beyan etmektedir. Taberani’de geçen hadis-i şerif de bu konuda bize yol göstermektedir “Cehennem ehline Bütün dünyada bulunan çakıl taşlarının sayısı kadar uzun müddet orada kalacaksınız!’ denilse elbette sevinirlerdi. Cennet ehline de bütün dünyada bulunan çakıl taşlarının sayısı kadar uzun müddet kalacaksınız’ denilse kuşkusuz hüzünlenirlerdi. Fakat onlar için sonsuzluk kesinleşmiştir.” Taberani, El-Mu’cemul Kebir No 10384, 10/179-180 Gördüğünüz gibi ne kadar açık ve net bir şekilde cennet ve cehennemin sonsuzluğunu ortaya koyuyor. ise hazreti Ömer Radıyallahu anhın sözünü şöyle çarpıtıyor “Şayet cehennem ehli cehennemde, iç içe girmiş yoğun kumlar miktarı uzun zaman kalacak olsalar da, sonunda çıkacakları bir gün gelir.” KİMSE KALMAYACAK! Ebu Hureyre, İbni Mes’ud ve Abdullah b. Amr b. El-As Radıyallahu anhum’ün “Cehennem üzerine öyle bir zaman gelecek ki içinde kimse kalmayacak” sözleri günahkar Müslümanlar için kullanılmıştır. Bu rivayetin ravisi olan Ubeydullah b. Mu’az “Bununla günahkar Müslümanlar kastediliyor” demiştir ki günahkar Müslümanların cehennemden çıkacağı zaten ittifak konusudur. HER ŞEY HELAK OLUCUDUR AYETİ! Yine hoca geçinen zatın birisi de çıktığı bir kanalda Cennet ve Cehennem yok olacak mı sorusuna “tabi ki yok olacak” deyip Kasas Suresi 88. ayeti okuyor. Böyle cahilliklere ilk defa şahit şöyle “Allah ile birlikte hiçbir ilaha tapma! O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. O’nun zatı dışında herşey helak olucudur. Hüküm de ancak O’na aittir. Siz ancak O’na döndürüleceksniz.” Birincisi o ayete eğer siz cennet ve cehennemin yok olacağına delil olarak verirseniz aşağıda sıralayacağımız ayet ve hadisler ile çelişirsiniz. Kur’an-ı kerimde çelişki yoktur. İkincisi ayeti kerime Allah’tan başkasına taparak başka başka rabler edinenleri hedef almakta ve güvencelerinin boşa çıkacağını çünkü herşeyin helak olacağını beyan ediyor. Bu ayeti teyit eden başka bir ayetin meali şöyledir “O gün onlar ortaya çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah’a gizli kalmaz. Allahu Teala Bugün mülk hükümranlık kimindir? diye sorar ve yine kendisi cevap verir Tek olan, her şeyi kudret ve hâkimiyeti altında tutan Allah’ındır” Mümin 16 Yani bu ayetten cennet ve cehennemin yok olacağı mesajı kesinlikle çıkmamıştır. Sahabe-i Kiram dahil ehli sünnet müfessir ve müctehidlerin hiç birisi de böyle bir mana vermemiştir. AYET VE HADİS-İ ŞERİFTEN DELİLLER Delil olarak aldığımız Ayetlerde cennet ve cehennemden bahsedilirken “halidine” ve “ebeden” kelimeleri kullanılmaktadır. Huld ve ebed ne demektir öncelikle bunu izah etmemiz gerekiyor.. Huld Devam etmek, kalmak, uzun süre kalmak. Bir isim olarak huld; bilezik, küpe, ebedîlik ve cennet gibi anlamlara gelir. Bakınız Şeytan’ın cennete Adem Aleyhisselama yasaklanan ağaçtan yemesi halinde ebedi kalacağını söylediği belirtilen ayette yine “huld” kelimesi geçmektedir. Şeytanın Adem Aleyhisselam’a cennete ebedi kalmasının yolunu yalan ile telkin etmesini anlatan ayet “huld” kelimesi ile anlatıyor. “Sonunda Şeytan onu fitneye düşürerek, söyle dedi Ey Ãdem, seni ebedilik ağacına, son bulmayacak olan devlete götüreyim mi?” Tâhâ, 20/120 Ebed kelimesi Sonu olmamak, daima var olmak manasına gelir. Ayetlerde çoğu zaman Cennet ve cehennemden bahsedilirken “huld” ve “ebed” kelimesi beraber zikredilmektedir. Çünkü biri kalkar ve “huld” kelimesi uzun bir zaman kalmak manasına geliyor diyecek olursa onun önü “ebeden” ile kesiliyor… HULD KELİMESİ İLE GEÇENLER İçinde sadece huld kelimesi geçen ayetlerden birkaç misal verelim “Onlar ebedî olarak lânet içinde kalırlar. Artık ne kendilerinden azap hafifletilir, ne de yüzlerine bakılır.” Bakara 162 “Eğer şaşacaksan, asıl şaşılacak olan onların, “Biz toprak olunca yeniden mi yaratılacakmışız?” demeleridir. İşte bunlar Rablerini inkar edenlerdir. İşte onlar boyunlarına demir halkalar vurulanlardır ve işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır.” Ra’d 5 “Allah’a ortak koşanların, inkârlarına bizzat kendileri şahitlik edip dururken, Allah’ın mescitlerini imar etmeleri düşünülemez. Onların bütün amelleri boşa gitmiştir. Onlar ateşte ebedî kalacaklardır.” Tevbe 17 “Allah’a ve Resûlüne karşı gelen kimseye, içinde ebedî kalacağı cehennem ateşinin olduğunu bilmediler mi? İşte bu, büyük bir rezilliktir.” Tevbe 63 “Sonra da zulmedenlere, “Ebedî azabı tadın! Siz ancak vaktiyle kazanmakta olduğunuzun cezasına çarptırılıyorsunuz” denilecektir.” Yunus 52 “Şüphesiz suçlular cehennem azabında devamlı kalacaklardır.” Zuhruf 74 Bu ayetin devamında kafirlerin ümitsiz olduğu belirtiliyor “Azapları hafifletilmeyecektir. Onlar azap içinde ümitsizdirler.” Zuhruf 75 HULD VE EBED BİRLİKTE “İman edip salih ameller işleyenleri ise, içinden ırmaklar akan, içlerinde ebedi kalacakları cennetlere koyacağız. Onlara orada tertemiz eşler vardır. Onları, koyu gölgeler altında bulunduracağız.” Nisa 57 “Allah onları ancak içinde ebedi kalacakları cehennemin yoluna iletir. Bu ise Allah’a çok kolaydır.” Nisa suresi 169 “Allah şöyle diyecek “Bugün, doğrulara, doğruluklarının yarar sağlayacağı gündür.” Onlara içinden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetler vardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’dan razı olmuşlardır. İşte bu büyük başarıdır.” Maide 119 “Onlar orada ebedi kalacaklardır. Şüphesiz, Allah katında büyük bir mükafat vardır.” Tevbe 22 “Onlar, orada ebedi olarak kalacaklardır. Hiçbir dost, hiçbir yardımcı bulamayacaklardır.” Ahzab 65 “İman edip salih amel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size Allah’ın apaçık âyetlerini okuyan bir peygamber gönderdi. Kim Allah’a inanır ve salih bir amel işlerse Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. Allah gerçekten ona güzel bir rızık vermiştir.” Talak 11 “Ancak Allah’tan gelenleri tebliğ edebilirim ve O’nun vahiylerini açıklayabilirim. Kim Allah’a ve Resülüne karşı gelirse, şüphesiz onlar için, içinde ebedi kalacakları cehennem ateşi vardır.” Cin 23 “Şüphesiz, inkâr eden İslamı kabul etmeyen kitap ehli ile Allah’a ortak koşanlar, içinde ebedi kalmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte onlar yaratıkların en kötüsüdürler.” Beyyine 6 EBEDİLİK GÜNÜ “Oraya esenlikle girin. İşte bu, ebedilik günüdür.” Kaf 34 DÜNYA GEÇİCİ AHİRET KALICI “Ey kavmim! Şüphesiz bu dünya hayatı ancak geçici bir yararlanmadır. Ahiret ise ebedi olarak kalınacak yerdir.” Mümin 39 HADİS-İ ŞERİFLERDEN Ebû Bekr b. Ebî Şeyhe ile Ebû Küreyb rivayet et¬tiler. Lâfızları birbirine yakındır. Dediler ki Bize Ebû Muâviye, A’meş’-den, o da Ebû Sâlih’den, o da Ebû Saîd’den naklen rivayet etti Resûlüllah Sallallahü Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdular “Kıyamet gününde ölüm sanki bakla bir koçmuş gibi getirilecek. Eb£ Kûreyb şunu ziyade etti Ve cennetle cehennemin arasında durdurulacak Hadîsin kalan kısmı hususunda ittifak ettiler. Ve Ey cennetlikler, bunu bi liyor musunuz? Denilecek. Onlar başlarını kaldırarak bakacaklar Evet, bu ölümdür! diyecekler ve – Ey cehennemlikler bunu biliyor musunuz? Denilecek. Onlar da başlarını kaldırarak bakacaklar ve – Evet, bu ölümdür! Diyecekler. Müteakiben emir verilerek koç kesilecek. Sonra – Ey cennetlikler, size ebediyet… Artık ölüm yok ve “Ey cehennemlikler, size de ebediyet!.. Artık ölüm yok, denilecektir.” Müslim –Kitabül Cennet, Buhari – Tefsir, Tirmizi “Cehennem ehline Bütün dünyada bulunan çakıl taşlarının sayısı kadar uzun müddet orada kalacaksınız!’ denilse elbette sevinirlerdi. Cennet ehline de bütün dünyada bulunan çakıl taşlarının sayısı kadar uzun müddet kalacaksınız’ denilse kuşkusuz hüzünlenirlerdi. Fakat onlar için sonsuzluk kesinleşmiştir.” Taberani, El-Mu’cemul Kebir No 10384, 10/179-180 Allah Cennetlikleri Cennete Cehennemlikleri de Cehenneme koyduğunda ölüm boynundan çekilerek getirilecek Cennetliklerle Cehennemlikler arasında bir sur üzerinde durdurulacak sonra Ey Cennetlikler diye seslenilecek, onlar da korkuyla bakacaklar sonra Ey Cehennemlikler denilecek onlar da sevinç içerisinde şefaat umarak bakacaklar sonra hem Cehennemliklere hem de Cennetliklere; bunu tanıyor musunuz? Diye sorulacak bunlar da onlar da hep birlikte onu tanıyoruz o ölümdür diyecekler. Sonra o ölüm Cennetliklerle Cehennemlikler arasındaki sur üzerinde bir koç şeklinde yatırılıp boğazlanacak ve şöyle denilecektir. Ey Cennetlikler ebedilik var ölüm yok!… Ey Cehennemlikler ebedilik var ölüm yok!” Müslim, Cennet 13; Dârimî, Rıkak 90 Tirmizî Bu hadis hasen sahihtir. Ebû Saîd Radıyallahu anh, merfu olarak şöyle demiştir “Kıyamet gününde ölüm alaca bir koç gibi getirilip Cennetle Cehennem arasında durdurulacak ve onların gözleri önünde kesilecektir. İşte o anda sevinçten ölecek bir kimse olsaydı Cennetlikler ölürdü kederden ölen bir kimse olsaydı Cehennemlikler ölür giderlerdi.” Müslim, Cennet 13; Dârimî, Rıkak 90 Tirmizî Bu hadis hasen sahihtir. Görüldüğü üzere cennette ve cehennemde ölüm, helak, yok olmak diye bir şey söz konusu değildir. Açık ayet ve sahih hadisler ile sabit olan bu konuyu inkar etmek insanı kafir eder. Siz siz olun İslamı ehli sünnet alimlerinden alın. Bakın takip ettiğiniz bir hoca sizi ne hallere sokabilir, görün ve ibret alın…

cennet ile ilgili ayet ve hadisler